Halifelerinden Ankaralı Ahmed Hilmi Efendi Gümüşhânevî’nin Terceme-i Hâli isimli risalesinde hocasının ilmî veçhesiyle alakalı şu izahatlarda bulunur:
Zahir ve batın ilimlerde asrının İmâm-ı Âzam’ı ve Şâh-ı Nakşibend’i mesabesinde, asrının ferîdi ve müceddidi idi. Hâtime-i muhaddisîn denmeye en layık konumdaydı.[1]

Sultan Bayezid Medresesi’nde Kütüb-i Sitte’ye kadar okutulan derslere devam etmiş, istidat ve zekasının fevkaladesi sebebiyle ders arkadaşlarından tebarüz ederek kısa zamanda ilerlemiş, ulema arasında seçkin bir konuma gelmiştir. Bu durumda hocası tarafından hemen icazetnamesi yazılarak Mahmud Paşa-yı Veli Medresesi’nde görevlendirilmiş, burada kendisine bir hücre verilmiştir. Bayezid, Ayasofya ve Fatma Sultan Camilerinde 46 yıl fıkıh, tefsir, hadis, Delail-i Şerîf tedris etmiştir.[2]
Talebe-i ulûma yaptığı hizmet kıyamete kadar benzeri bulunmayacak seviyededir. İrtihallerinden yirmi beş sene evvel hadîs-i şerîf eserlerinden Râmûzu’l-Ehâdîs ve Garâibü’l-Ehâdîs’i şerhleriyle birlikte telif etmişlerdi. Her sene Râmûz için yüz, Garâib için ise iki yüz öğrenci kabul eder onlara derse devam etmeleri için bir rehin karşılığı bu eserleri verir, okutur, tedris bittiğinde icazetten sonra rehini iade ve mükafat olarak da kitabı hediye ederdi. Eğer talebeler icazetli hoca iseler kitapların şerhlerini de hediye ederlerdi.[3]
Cem ettiği Râmûz’u talebeye hediye edeceği zaman onları imtihan eder, şartlarına uymalarını tembihlerdi. Hadis tedrisi için gelen müderris ve talebelere dersinden sorardı. “Akaid” derse sıfat-ı subûtiyye ve esmâ-i ilâhiyyeden sorular sorar “Bu alemin varlığına esma ve sıfatların taalluku var mıdır? Eğer ‘var’ dersen esma ve alem ezelde var olmak icap eder eğer yok dersen esma ve sıfatlar muattal olur, taalluksuz nasıl olur?” diyerek müşkil konularla talebeyi cevaptan aciz bırakırdı. Eğer talebe nahivci ise yalnız kelime ve gayr-ı muzaaf konularından aciz bırakırdı. Sonra mollaya latife ederek “Kitabı yağma, kendisi yosma mollam, gel” diye hitab ederdi.[4]
Her sabah ve öğleden sonra hadis dersi olurdu. Birçok fetvahane hocaları derste bulunmakla beraber o, hadisleri dört mezhebe tatbik ederdi. Bu sırada hocaefendilere hitap ederek “Hanefilere göre bir azadan kan çıksa abdest bozulur, onunla ibadet olmaz. Şafiilere göre ise caizdir. Her ibadetten bir nur hasıl olacağına göre bir ibadette hem nur hem zulmet olur mu? Aynı şekilde Şafiilere göre zekerine dokunanın abdesti bozulur, Hanefilere göre bozulmaz. Böyle olursa bir şey hem nur hem zulmet olmak lazım gelir” diye sordu. Hocaefendiler “Müçtehid hata da eder, isabette….” kazıyesini okuyup hak teaddüd etmez kelamına sığınsalar da hepsi aciz kaldı ve Hazretin fazilet ve kemalini tasdik ettiler.
Hocaefendinin âdeti dersten evvel bir hadis okuyarak onu hadis ve fıkıh usulüne tatbik etmekti. Sonra orada bulunan müderrislere ve öğrencilere hadis merfû mu, mürsel mi, mevkfu mu, mânası genel mi, özel mi, delaleti kat’î mi soru sorarlardı.[5]
Vefatlarından bir kaç ay önce kendi telifatından Camiu’l-Usûl, Necât-ı Kebîr ve Câmiu’l-Mütûn’un tekrar basılması için hulefasından Ankaralı Hacı Ahmed Efendi’ye görev vermişler, o da ihvan ile gayret ederek bir kısmını hayatında, bir kısmını da irtihalinden sonra bastırmışlardır.[6]
Vefatlarından yedi sene önce kendi telifatından Râmûzu’l-Ehâdîs, Garâibü’l-Ehâdîs ve şerhleri, Mecmuatü’l-Ahzab, Câmiu’l-Usûl, Menâkıb-ı İmâm-ı Âzam, Necât-ı Kebîr Tercümesi, Menâsik-i Hac, Necâtü’l-Gafilîn, Hasbihâlü’s-Sâlik, Risâle-i Hâlidiyye, Tertîb-i Delâil-i Şerîf kitaplarını senelik on sekiz bin cilt bastırılarak ilim talebelerine dağıtılmak üzere vakfetmiştir.[7]
Bayburt, Rize ve Of’ta üç adet kütüphane kurarak her birine sayısız kitaplar bağışlamış, ikişer hafız-ı kütüp ve bir mütevelli görevlendirmiştir. Bunun dışında bulunduğu makamda da büyük bir kütüphane vakfetmişlerdir.[8]
[1] Ankaralı Ahmed Hilmi, Gümüşhânevî’nin Terceme-i Hâli, 1a.
[2] age, 4a-4b.
[3] age, 2b.
[4] age, 8b-9a.
[5] age, 10b-11a.
[6] age, 2b.
[7] age, 2b.
[8] age, 2b.