Tam ismi Ahmed b. Süleyman b. Osman el-Ervâdî et-Trablusşâmî’dir. Babasının ismini eserlerinin çoğunda zikretmektedir. Nûru’l-Mişkât isimli eserinin girişinde kendisini takdim ederken dede ismi olarak Osman’ı vermektedir.[1] Ailesinin soy olarak Hazreti Hasan ve Hüseyin’e dayandığını bizzat kendi ifadelerinden anlıyoruz. Bu durumun Peygamberimiz’in mânevî şehadetiyle de sabit olduğunu, bizzat kendisine “Sen benim hasebimden ve nesebimdensin” dediğini ifade etmektedir.[2]

Doğum tarihiyle alakalı Mustafa Fevzi, 1205/1790 tarihini vermektedir.[3] Yine Mustafa Fevzi’ye göre vefat ettiğinde 72 yaşındaydı. Kaynaklarda 1275/1858’de vefat ettiği kesin olduğuna göre bu durumda doğum tarihi 1203/1788 olmalıdır. Şu durumda doğum tarihi olarak iki kayıttan biri esas alınmalıdır.
Ervâdî, o gün için Trablusşam’ın nahiyelerinden biri olan, Ervâd’da dünyaya gelmiştir.[4] Ervâd bir ada olup günümüzde Suriye’nin Tartus iline bağlıdır.[5]
Eserlerinde nisbesini daha çok meşrebi ve kısmen de mezhebiyle (Hanefî) takdim etmektedir. Bu istikamette kaleme aldığı eserlerin içeriğine göre; Hanefî, Nakşibendî, Hâlidî, Ekberî, Ahmedî, Müceddidî, Rifâî, Kâdirî, Şâzilî, Halvetî, İbrâhimî, Celvetî, Kübrevî, Melâmî, Beyyûmî… nisbelerinin birini veya daha fazlasını birlikte kullanmıştır.
İlk tahsilini Ervâd ve Trablusşam’daki büyük alimlerden yaptıktan sonra ilim tahsili için uzak şehirlere gidip, güzide alimlerden ders almıştır.[6] Mısır’dayken Ezher’e mücavir Revâk-ı Şavâm/Şamlılar Medresesi’nde kaldığını biliyoruz.[7] Şam’da ise Medrese-i Bedrâiyye’den Mevlânâ Halid’in derslerine devam ettiği anlaşılmaktadır.[8]
Şeyh Muhammed el-Fedalî (v.1236/1820-21), Mısır müftüsü Seyyid Ahmed b. Muhammed et-Temîmî el-Halîlî (1239/1823’da hayatta), İbrahim el-Bâcûrî (v.1277/1860), Şeyh Abdurrahman el-Üşmûnî, Şeyh Mustafa el-Mübellıt el-Ahmedî (v.1284/1867), Muhammed İbn-i Âbidîn (v.1252/1836), Şam ‘in muhaddisi Abdurrahman el-Küzberî-i Sağîr (v.1262/1846), Şeyh Hüseyin ed-Deccânî (v.1274/1858), Şeyh Hâmid el-Attar, Şeyh Ömer Feyzî gibi Mısır alimlerinden ve Şam’ın kıymetli muhaddislerinden ders almıştır.[9]
Bunlarla birlikte Ikdü’l-Ferîd fi’l-Ulivvi’l-Esânîd isimiyle kaleme aldığı; hocalarından ve icazet aldığı ilim, tarikat ve eserlerden bahsettiği eserinde (sebet), şu isimlerden de ilim kesp ettiğini ifade etmektedir:
Şeyh Hâlid en-Nakşibendî, Şeyh Ahmed el-Halvetî en-Nakşibendî, Şeyh Ali en-Neccârî, Şeyh Fethullah, Şeyh Abdurrahman Mansûrî, Şeyh Mustafa Bulâkî, Şeyh Ahmed et-Tumûsî, Şeyh Hüseyin el-Biltânî, Şeyh Muhammed Rûmî Nakşibendî, Şeyh Abdurrahman Efendi, Şeyh Abdülkerim Bedrî, Şeyh Ahmed.[10]
İlim tahsilinden sonra hakikat bilgilerinin meyvelerini toplamak için kendisinde tarikata intisab duygusu uyandı. Bunun için birbirinden uzak yerlerdeki de arif şeyhler, ümmî ve meczup velilerin hizmetinde bulundu.[11] Kendisinden tarikat alıp hırka giydiği bu şahısların isimlerini Ervâdî yine sebetinde nakletmektedir:
Şeyh Sâlim, Şeyh Ömer Bağdâdî, Şeyh Ali Vefâ, Şeyh Osman, Şeyh Hâlid es-Saîdî,[12] Mustafa el-Kâdirî, Şeyh Alevî, Ömer Feyzi Nakşibendî Şâzilî[13], Şeyh Muhammed Murtaza.[14]
Bu isimler vasıtasıyla yirmi üç tarikata nispetinin ulaştığını ifade eder: Ekberiyye, Nakşibendiyye, Hâlidiyye, Ahmediyye, Kâdiriyye, Rifâiyye, İbrâhimiyye, Şâziliyye, Halvetiyye, Celvetiyye, Gaybiyye, Hızriyye, Aleviyye, Şüttâriyye, Beyyûmiyye, Sâdiyye, Gazâliyye, Melâmetiyye, Çeştiyye, Sühreverdiyye, Ayderûsiyye, Metbûliyye, Kübreviyye.[15]
Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî ise şeyhi Ervâdî’nin tarikat nispetini kırk tarikata bağlayarak Câmi‘u’l- Usûl’ün zeylinde şu şekilde aktarmaktadır:
“Bil ki, bizim şeyhimiz, kendisi gibi tarikatta yetkili kılınan şeyhi tarafından umumi ve mutlak bir hilafetle yetkili kılınmıştır. Böylece, dört tarikatla; Kadiriyye, Sühreverdiyye, Kübreviyye ve Çeştiyye ile, (silsilesi) bütün tarikatların kendisinde birleştiği, mahlukatın en faziletlisi Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e kavuşmaktadır. Kitabın baş kısmından da anlaşılacağı gibi,[16] şeyhimiz bunlara kırk tarikat daha ilave etmiştir. Eğer uzatma endişesi olmasaydı, elbette bu tarikatların silsilelerini tam ve ayrıntılı olarak anlatırdım.”[17]
Ervâdî, Ekberiyye hırkasını Şeyh Ömer el-Bağdâdî’den giydiğini Nûru’l-Mazhar adlı telifinde kaydetmektedir.[18] Halvetiyye ve kollarına dair nispeti, aynı zamanda Mısır’da kendisinden ilmî anlamda da istifade ettiği Sâviyye’nin piri Ahmed b. Muhammed es-Sâvî (1241/1825) vasıtasıyladır.[19] Şâziliyye’yi ise Ömer Feyzî Nakşibendî Şâzilî’den iktisap etmiştir.[20]
Şam’a geldikten sonra da büyük kutup Mevlânâ Hâlid-i Bâğdâdî’nin hizmetine devam etti ve onun irfanına varis oldu.[21] Nitekim kendisi, hem ilim hem de irfan alanında istifade ettiği şahısların başında Mevlânâ Hâlid’in ismini zikretmektedir.[22]
Hâlid-i Bağdâdî ona umumi halifelikle, halkı irşat etmesine izin vermiştir. Kasîde-i Râiyye’deki sözünden onun, Mevlana Hâlid’in halifelerinin sonuncusu olduğu anlaşılmaktadır.[23]
Hâlid-i Bağdâdî Şam’a 1238/1823 yılında yerleştiğine ve 1242/1827’de vefat ettiğine göre aralarındaki ilmî-irfânî ilişkisi bu dört yıl içine denk gelmiş olmalıdır. Son halife olması göz önünde bulundurulursa 1826-27’lerde hilafet aldığını düşünebiliriz.
Ervâdî bir süre Şam’da müderrislik yaptıktan sonra memleketi Trablusşam’a dönmüştür. Burada müftülük vazifesinde bulunduğunu biliyoruz. Şöhret isimlerinden biri bu sebepten “Trablusşam Müftüsü”dür. Ancak hangi yıllar arasında bu vazifede bulunduğuna dair bir bilgimiz yoktur. Yalnız Hilye-i Sâdât’ta, müftülüğü sırasında Hazreti Peygamber’e hakaret eden bir hristiyana katil fetvası verdiği, fetvanın gereği ilgili üst makamlarca uygulanmayınca cezayı bizzat kendisinin tatbik ettiği nakledilmektedir.[24]
Kendisini ilk olarak 1260/1845 ve ikincisi 1261/1846’da olmak üzere iki defa İstanbul’da görüyoruz. Bu seferleri sırasında Dârulhilâfe’de irfânî ve ilmî faaliyetlerde bulunduğuna dair elimizde bilgiler bulunmaktadır.
Aslında Ervâdî’nin kendisinden sonraki şöhretinin temelleri bu seferler sırasında atılmıştır. Manevî bir işaretle geldiği İstanbul’da, Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî’nin irşadıyla meşgul olmuş, daha sonra ismi Ziyâiyye olarak anılacak Nakşibendiyye şubesinin temellerini atmıştır.
Ervâdî’nin İstanbul’a gelişi Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’den aldığı manevî bir emir/işaret üzerine olmuştur. Hadise Mevlânâ Hâlid hayattaymış gibi anlatılmasına rağmen doğrusu manevî tecrübe olmalıdır. Çünkü o sıralar Bağdâdî’nin vefatı üzerinden hemen hemen 18 yıl geçmiştir.
Bu hadisenin yegane kaynağı Mustafa Fevzi b. Numan’ın menakıba dair eserleridir. O Ervâdî’nin İstanbul’a geliş tarihini ve o sıralar Gümüşhânevî’nin bir mürşit arayışını şu beyitlerle açıklamaktadır:
| Bin iki yüz altmışı geçti zamân Geldi İstanbul’a ol demde hemân | Şöyle ki mürğ-i hümâ-yı ma‘nevî Şeyh Ziyâeddîn-i Gümüşhânevî |
| Şems idi güyâ, o dem etti zuhûr Verdi Mevlânâ-yı Rûm’a feyz ü nûr | Mürşid-i kâmil arardı ol zamân Der-akab geldi bu üstâd-ı cihân[25] |
Önceden tanıştığı, meclislerine devam ettiği ve hatta kendisine intisap etmek istediği Ervâdî’nin pirdaşı Abdülfettah el-Akrî, Gümüşhânevî ve Ervâdî’nin buluşmalarına vasıta olur ve onu ezelde takdir olunmuş mürşidine teslim eder:
| Çünkü İstanbul’a geldi ol şerîf Der-akab buldu anı pîr-i münîf | Şübheden vâreste ol âlî-siyer Abd-i Fettâh Hazreti tasdîk eder” |
| Çün görüştü Hazret-i Ahmed Ziyâ Sohbet etti tâc-ı fahr-ı evliyâ | Der-akab geldi o dem şeyh ü mürîd Abd-i Fettâh nezdine dürr-i ferîd |
| Çünkü bir gün niyyet ü cezmeyledi İntisâb etmekliği azm eyledi | O dahî tasdîk edip bu cilveyi Şeyhe verdi dürre-i nâdîdeyi |
| Şeyhe gitti hazret-i pîr-i münîr Abd-i Fettâh’tan ola tâ müstenîr | Der “Senin şeyhin budur Ahmed Ziyâ Git anınla bul ziyâ ender ziyâ |
| Şeyh-i Ervâdî zuhûr etti ana Der ki “Ey derviş benimsin, gel bana | Bizde yok bî-gânelik ey nev-civân Her iki gül bir ağaçtandır hemân |
| Ey Ziyâeddîn bana ol müntesîb Bendedir feyz ü nasîbin ey edîb | Aslımız birdir bizim Ahmed Ziyâ Şeyhimizdir ser-firâz-ı evliyâ[26] |
| Ben seninçün çünkü me’mûr olmuşum Hem seninçün bu diyâra gelmişim |
Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin, Ervâdî’yi Gümüşhânevî’nin irşadı için vazifelendirişi şöyle anlatılır:
| Ziyâeddîn-i Ervâdî’ye yaʻnî O şeyh-i şeyhünâ kutb-ı cihânî | Velâyet goncasıdır misk-i ezher Henüz açmış değildir verd-i ahmer |
| Demiş “Git şehr-i Kostantin’e ey cân Uyar bir nûr-ı Hak, şemʻ-i şebistân | Odur dürdâne-i deryâ-yı vahdet Özüdür şübhesiz mahbûb-ı hazret |
| O nurun şuʻlesinden arz-ı mağrib Buhârâ, Mısr’a dek Bathâ ve Yesrib | Eğerçe gönderilmiştir halîfe Seni muhtas kılıram ol şerîfe |
| Diyâr-ı Hind ü Tatar’ı serâ-ser Dahî aksâ-yı meşrık ola enver | Nasîbi senden almıştır ezelden Bu iş takdîr olunmuş Lem-yezel’den |
| Mükemmel sâhib-i erbâb-ı hâcât Anın dergâhıdır bâb-ı münâcât | Eriş, var, şehr-i İstanbul’a durma Anı bul sohbet et, bir ferdi görme |
| O bizden sonra bil sahib-zamândır Tarîkat rehberi şems-i cihândır | Edersin serteser dünyâyı bende Senin nâmın anınla oldu zinde[27] |
Bu ilk İstanbul seyahatinden sonra Ervâdî memleketine dönmüş ve sonraki yıl bu sefer iki sene kalmak üzere tekrar İstanbul’a gelmiştir. Bu geliş 1846-1848 arasına tekabül etmektedir. Bu gelişinde Gümüşhânevî’nin irşadını tamamlamış, Ayasofya Camii’nde hadis okutmuştur.
1262/1848 yılında İstanbul’dan ayrılırken Gümüşhânevî’ye ilim ve irfan birikimini teslim etmiştir:
| Şeyh-i Ervâdî’den aldı nisbeti Feyze garketti bu âlî ümmeti | Hem de Çeştî’den o üstâd-ı zamân Bir hilâfetnâme aldı bî-gümân |
| Hem hadîs aldı bu şeyhten, hem tarîk Hem hilâfet aldı ol pîr-i şefîk | Beş tarîkatten meğer me’zûn idi Nisbet-i Nakşiyye’ye meftûn idi |
| Bin iki yüz altmışı geçti çü sâl Dört sene sonra o misbâhü’l-kemâl | Maksad-ı asliyye Nakşî nisbeti Bu tariktir hem de me’muriyyeti[28] |
| Nakşibed ü Kâdirî’den ol sahî Kübrevî’den, Sühreverdî’den dahî |
Muhtemelen bu yıllarda tanıştığı Veysi Paşa, İstanbul’da kendisinden Risâle-i Ahadiyye’yi şerh etmesini istemiş, o da bu isteğe binaen 1852’de Mir’âtü’l-İrfân ve Lübbüh ismiyle şerhi kaleme almıştır.[29]
Ervâdî, 1275/1858 tarihinde Trablusşam’da vefat etmiştir. Kabri burada Diba’s-sayf isimli mescidin haziresindedir.[30] Mustafa Fevzi’ye göre vefat ettiğinde 72 yaşındadır.[31]
Bir oğlunun olduğunu ve bu zatın Hak aşığı bir zat olduğunu nakledilmektedir.[32]
Ervâdî’nin hilyesi ve şemaili şu şekilde tarif edilmiştir: Mütevazı, aynı zamanda cesur bir zattır. İlim ve irfanda az rastlanır bir birikime sahiptir. Uzun boylu, zarif, buğday benizli, güzel yüzlü bir zattır. Sakalları kumrala meyyaldi. Kına ile boyadığı için sakallarının kumral olduğu da söylenmiştir. [33]
Ervâdî, tahsili ve verdiği eserlere bakıldığında İslamî ilimlerin hemen tamamında mütebahhir bir şahıstır. Özellikle hadis alanında faaliyetlerde bulunduğu, İstanbul’daki faaliyetlerinden ve varisi Gümüşhânevî’nin devam ettirdiği ilmî faaliyetlerden anlaşılmaktadır.
İrfan ve tasavvuf sahasında geniş ve kucaklayıcı bir anlayışa sahiptir. Birçok tarikatten istifade etmiş, izin almış olmasına rağmen Nakşibendiyye’de karar kılmış ve irşadını bu tarikat üzerinden devam ettirmiştir. Mir’atü’l-İrfân ve Lübbüh isimli eserindeki bazı pasajlarda mücaz olduğu diğer tarikatlerin çoğunda da, teberrükten ziyade nüfuzu olduğu anlaşılmaktadır.[34] Bu tarikatlarla olan cem ilişkisi, halefi Gümüşhânevî’nin Câmi‘u’l-Usûl adlı eserinde vücut bulmuş gibidir. Eserde, usulü cem edilen tarikatlar, Ervâdî’nin icazetli olduğu yollardır. Ve nakillerde birazdan bahsedilecek Ekberî ve Şazilî etki bariz bir şekilde görülmektedir.
Ervâdî, tarikaten Nakşibendî-Hâlidî olmakla birlikte, irfânî anlayışının temelinde Ekberîlik bulunmaktadır. Ekberîlik nispetine verdiği değeri Nuru’l-Mazhar ile Mir’atü’l-İrfân ve Lübbüh isimli eserlerinde çok net görmek mümkündür. Özellikle ikinci eserde, esas aldığı metne yaptığı şerhlerde vahdet-i vücûd irfanının kabullenilmiş-kat’î bir yorumu yüz gösterir. Bu yönüyle Ervâdî, son dönemde akademide başlayıp maalesef Nakşibendî çevrelerde de kabullenilmiş, Nakşibendîlik ve vahdet-i vücûd irfanı arasında süregeldiği iddia edilen “hayalî çatışma”nın mesnetsizliğinin en güzel örneklerinden biridir.
O, Osmanlı Nakşibendî-Müceddidî geleneğinin devam ettiren bir Hâlidî’dir. Bu üslup, bir kısım Hint altkıtası Müceddidîliğinin ve sonraları taşra medreseleri etrafında gelişen taşra Hâlidîliğin çok ötesinde bir irfanı temsil etmektedir. Osmanlı tasavvuf camiasında Murad Buhârî (v.1132/1719) ve Ahmed Yekdes Cüryânî (v.1119/1707)’nin halefleri; Mehmed Emin Tokâdî (v.1158/1745), Neccarzâde Rızâeddin (v.1159/1746), Muhammed Hâdimî (v.1176/1762), Kösec Ahmed Efendi (v.1195/1780-81), Hoca Neş’et (v.1222/1807), Mehmed Emin Kerkükî (v.1228/1813), Ali Behçet Efendi (v.1238/1822), Gazzizâde Abdüllatif (v.1247/1832), Mehmed Murad Nakşibendî (v.1264/1848), Hoca Hüsameddin Efendi (v.1280/1864), Mustafa Vahyî (v.1295/1878) gibi Müceddidî-Nakşibendîler tarafından temsil edilen bu irfan, Ervâdî yanında, üstadı Hâlid-i Bağdâdî (v.1242/1827) de dahil olmak üzere; Hüseyin Hamdi b. Hüseyin (1257/1842), Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî (v.1311/1893), Katip Mustafa Fevzi (v.1343/1924), Ahmed Hüsameddin Dağıstânî (v.1343/1925), Muhammed Es’ad Erbîlî (v.1931) emsali Hâlidî zevat tarafından 20.yy’a nakledilmiştir.
Eserlerinde sık sık kendisini Ekberî olarak takdim eden Ervâdî, vahdet konusundaki tercihini Mir’âtü’l-İrfân’da açık bir şekilde ortaya koymuş, şerhte vahdet-i vücûda delalet eden ayet ve hadisleri değerlendirerek ilgili mesleğin Kur’an ve sünnet yolu olduğunu ifade etmiştir.[35] Bu irfanın, ariflerin mesleği olduğunu söylemekle birlikte[36], sık sık vahdet-i vücûd meselelerini, ona ulaşamayan kimselerin idrak edemeyeceğini de tekrar etmiştir.[37]
Ervâdî’nin tarikat ve irfan mecralarını kendisinde cem ettiği meşrep ise Şâzilîliktir. Şâzilîliğin ilim-irfan kıvamı, zâhir-bâtın dengesi ve “gönlü cemde dili farkta” anlayışı, Ervâdî ve haleflerine müktesebatlarını hakîmâne bir üslupla ifade ve neşretme imkanı vermiştir. Biz bunun söylem planındaki temsilcisinin Gümüşhânevî olduğunu biliyoruz. Kendisi bizzat “Şâziliyyü’l-meşrep” olduğunu söylemektedir.[38] Şâzilîlik’le, şeyhi Ervâdî dışında bir bağı olmadığına göre bu anlayışın Ervâdî tarafından nakledildiği anlaşılmaktadır.
Ervâdî’nin meşhur halife ve talebeleri arasında Ahmed Ziyâeddin b. Mustafa el-Gümüşhânevî (v.1311/1893)[39] dışında şu isimler de zikredilmiştir:
Hüseyin b. Abdullah el-Ulbî et-Trablusî (v.1291/1874)
Halil b. İbrahim es-Semîn et-Trablusî (v.1293/1876)
Ahmed el-Müneyyir ed-Dımeşkî (v.1306/1888)
Mahmud b. Muhammed Neşâbe et-Trablusî (v.1308/1890),
Ali el-Hulvânî ed-Dımeşkî (v.1312/1894).
Muhammed Selim el-Mesûtî ed-Dımeşkî (v.1324/1906),
Muhyiddîn el-Habeşî
Abdüllatif b. Ömer el-Buhârî
Abdülmecid b. Osman ez-Zeytûnî[40]
ESERLERİ
Ervâdî, meşhur talebesi Gümüşhânevî’ye verdiği icazetnâmede eserlerinin sayısının yüzden fazla olduğunu ifade etmektedir.[41] Mustafa Fevzi, Ervâdî’nin muhaddis, fakih, edip, şair, münşi bir zat olduğunu her ilimde behre sahibi olduğunu ve bu alanlarda eserler verdiğini söylemektedir. Hatta kendi hatt-ı destiyle kaleme alınmış bir eserinin zamanında bin Mısır altınına satıldığını naklederken[42] eserlerinin ne kadar kıymetli olduğuna işaret etmektedir.
Tasavvuf
- Mir’âtü’l-İrfân ve Lübbüh: Şerhu Risâleti “Men arefe nefsehû fe-kad arefe Rabbehû”: Evhâdüddin Belyânî’nin Risâletü’l Ahadiyye isimli eserinin şerhidir. Çalışmamıza konu olan eserle alakalı ayrıntılı bilgi ilerleyen sayfalarda verilecektir.
- Nûru’l-Mazhar fî Tarîkati Seyyidî eş-Şeyhi’l-Ekber: Eser, Ekberî hırkasının, dolayısıyla nispetinin vücut bulması ve nakli, Ervâdî’nin Ekberî hırkasını giymesi, Ekberî yolunun adabı ile Muhyiddîn ibnü’l-Arabî’nin Abdal Risalesi’nden nakledilen bölümlerden oluşmaktadır. Çalışmamızın sonuna eklediğimiz, bu eserin metni ve tercümesi öncesinde ayrıntılı bilgi yer almaktadır.
- Makâmâtu Erba‘în: Tasavvufta dört kapı ve kırk makam hakkındadır. Zikredilen makamlar özgün bir üslupla ve Nakşibendî yolu gözetilerek tespit edilmiştir.[43] Eserin metninde müellifine dair herhangi bir kayıt yoktur. Ancak Ervâdî’nin eserlerinin bir kısmının bulunduğu mecmuada yer alması ve halefi Gümüşhânevî tarafından müridlerine vasiyyet mahiyetinde yazılan ve matbu nüshaları elimizde mevcut bulunan uzunca bir mektupta metnin tam tercümesinin bulunması eserin Ervâdi’ye aidiyeti fikrini güçlendirmektedir.
- ed-Dürrü’l-Meslûk fî İntihâ’i Gâyeti’s-Sülûk: Nakşibendî yolunun seyr u sülûk mertebeleri hakkındadır.[44]
- Mes’ûlâtü’s-Sülûk: Seyr u sülûk’un kırk mertebesi hakkındadır.[45] Eserin metninde müellifine dair herhangi bir kayıt yoktur. Ancak Ervâdî’nin eserlerinin bir kısmının bulunduğu mecmuada yer alması, halefi Gümüşhânevî’nin halifeleri tarafından halvetlerde yazılması adet haline gelmiş olan bir metinle büyük oranda örtüşüyor olması ve son kısımda sülûkla alakalı bölümdeki bilgilerin müellifin diğer eserlerindeki bazı metinlerle ayniyet göstermesi, risalenin Ervâdî’ye aidiyeti fikrini güçlendirmektedir.
- Risâle fî Hakki’s-Sülûk ve’r-Râbıṭa ve Şemâʾili Cemîʿi Silsile: Nakşibendî-Hâlidî sadatının şemailleri hakkındadır.[46] Risale Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî tarafından cem edilen Esrâru’t-Târîk isimli mecmuada tercüme edilmiştir. [47]
- et-Tevessülü’s-Silsileti’ş-Şerîf li’s-Sâdâti’n-Nakşibendî: Eser, Gümüşhânevî tarafından Esrâru’t-Târîk ismiyle derlenen içerisinde Ervâdî’nin başka risalelerinin de bulunduğu mecmuanın içindedir. Müellifi hakkında bir kayıt bulunmamakla birlikte, Ervâdî’nin eserlerinin akabinde bulunması ve bahsi geçen silsilenin, Ervâdî’nin şerhi Hâlid-i Bağdâdî’den başlaması eserin Ervâdî’ye aidiyetini güçlendirmektedir.[48]
- Kifâyetü’l-Mürîd min Mühimmâti’t-Tarîk (Edebü’l-Mürîd): Tarikat adabı hakkında manzum eserdir.[49] Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî tarafından cem edilen Esrâru’t-Târîk isimli mecmuanın hamişinde neşredilmiştir.[50]
- Celbü’l-İbâd ilâ Tarîki’r-Reşâd: Tarikatta zikir telkini, murakabenin on makamı, zikrin icra şekilleri ve tasavvufun gayesi olan ahlaktan bahsetmektedir.[51] Murakabenin on makamıyla ilgili bölüm, Gümüşhânevî tarafından aynıyla Câmi‘u’l-Usûl’e alınmıştır.
- Buğyetü’l-Mürîdi’l-Me’hûze min Kelâmi Ehli’t-Tevhîd: Bir mukaddime, yedi bölüm ve sonuçtan müteşekkildir. Mukaddimede ibaha, masiyet ve ibadet hallerinden bahsetmektedir. Fasıllarda; zikir, tasavvuf, nasihat, evliya ve salihlerin faziletleri, seyr u sülük, mürşidin vasıfları ve tasavvufla ilgili soru ve cevaplar konu edinilmiştir. Hatimede ise cehennemden kurtuluş hakkındadır. [52]
- İbtilâi’l-Evliyâ ve Tasarrufi’l-Kibriyâ: Eserde Peygamberimiz’in, diğer peygamberlerin ve velilerin hayatlarından örneklerle belalarla imtihan edildikleri anlatılmaktadır. Ervâdî, eserin başında hadise zikretmeksizin, siyâdetiyle alakalı olduğunu anladığımız bir tezvirattan bahsetmektedir.[53]
- Ezkâr ve Sülûkü’t-Tarîka ve Âdâbuhâ: Nakşibendî seyr u sülûkunda tatbik edilen zikirler ve bunların adapları hakkında muhtasar bir risaledir.[54]
- Risâletü’n-Nakşibendiyye: Mektûbât, Reşehât, Risâletü’l-Ayderûs, Şerhu Miftâhu’l-Maiyye, Risâletü’l-Hatîb gibi eserlerden istifade ile Nakşibendilik’te sülukun keyfiyeti ve adabı ile alakalı meseleleri kaleme aldığı eseridir. On fasıl ve bir hatimeden oluşmaktadır. Eserin yazma nüshası Dâru’l-Kütübi’l-Mısriyye, 71 numaradadır. Muhammed Abdülkâdir Nassar tarafından neşredilmiştir.[55]
- Âdâbu Zikri’n–Nakşibendiyye: Nakşibendî tarikatinin usul ve erkanına göre zikrin öncesinde ve zikir esnasında gözetilmesi gerek abada dair mücmel bir risaledir. Eserde müellif ismi zikredilmemektedir. Ancak Ervâdî’nin risaleleri arasında bulunması, içeriğin ve üslubun uygunluk göstermesi müellifimize aidiyeti hakkında müspet kanaat oluşturmaktadır.[56] Risalenin sonunda 42a-45a sayfaları arasında; farz namazların sonunda ve sabah akşam okunacak salavatlar, ricâlü’l-gaybı tanımak için okunacak dua ve bununla alakalı yön belirten daireler ile havasa dair fevâid bulunmaktadır.
- Risâle fi’t-Tasavvuf: Risale, mukaddimesinde insanın yaratılış gayesi ve seyr u sülûkun gerekliliği, sonrasındaki iki bapta; manevî meşguliyetler ve nefisle mücahede ile hatimede Nakşibendîlik’te teveccüh konularından müteşekkildir.[57] Eserin metninde müellifine dair herhangi bir kayıt yoktur. Ancak Ervâdî’nin eserlerinin bir kısmının bulunduğu mecmuada yer alması, konu itibariyle Ervâdî’nin eserlerinde yer verdiği meselelerle yakınlık göstermesi, risalenin Ervâdî’ye aidiyeti fikrini güçlendirmektedir.
- el-Ḳasîdetü’r-Râʾiyye: Döneminin tasavvuf hayatına dair güncel meseleleri dile getiren 42 beyitlik manzum bir eserdir. Gümüşhânevî’nin Câmiʿu’l-Usûl adlı eserinin kenarında basılmıştır.[58]
- Risâle fî Silsileti’n-Nakşibendiyye: (Ezheriyye Ktp. [Kahire], nr. 33462.)
- Ahvâlü’s-Sülûk ve Şurûtuhû: (Asya Müzesi, (St. Petersburg, Rusya), nr. 921.)
- Keşfü’l-Muzmer an Şerhi Beyteyn li’ş-Şeyhi’l-Ekber: (Lübnan İslâm Araştırmaları Enstitüsü Ktp. [Beyrut], nr. 208-3.)
- el-Fethü’l-Mübîn Şerhu Beyteyn li-Seyyidî Muhyiddîn: (Almanya Devlet Ktp. [Berlin], nr. 2989.)
- Şerhu Taştîri Ebyâti İbni Arabî: (Zâhiriye Ktp. [Şam], nr. 8998.)[59]
Genel
- el-İkdü’l-Ferîd fî Uluvvi’l-Esânîd: Ervâdî’nin icazet ve hilafetlerini bir araya getirdiği, okuduğu dersleri ve üstatlarını zikrettiği sebetidir.[60]
Kur’an İlimleri
- el-Hükmü’l-Mersûh fî İlmi’n-Nâsih ve’l-Mensûh: (Medine Mahmûdiye Ktp., nr. 3264/3; Leningrad İstişrak Enstitüsü, nr. 47/1.)
- el-Kavlü’l-Müfîd fî Halli Ba‘zı Müşkilâtin mine’l-Kurʾâni’l-Mecîd: (Zâhiriye Ktp. [Şam], nr. 4488; Medine İslâm Üniversitesi Ktp., nr. 4648/3)[61]
- Nefehâtü’r-Rabbâniyye alâ Metni’l-Meydâniyye: Tecvide dair Meydâniyye isimli eserin Tedmûrî tarafından yapılan şerhine şerh mahiyetindedir.[62] Eserin bir nüshası Muhammed b. Suud İslam Üniversitesi Kütüphanesi (Riyad), 6627 numarada bulunmaktadır.[63]
Hadis
- el-Kevâkibü’l-Muzî’e fî Erba‘îne Hadîsen Kudsiyye: Kutsî hadislerden müteşekkil bir kırk hadis mecmuasıdır.[64]
Akâid
- Nûru’l-Mişkât fî İlmi’t-Tevhîd: Akaid konularından Allah ve peygamber inancını ile bunlarla alakalı meseleleri muhtevi risaledir.[65]
- Manzûme fî Esmâillâhi’l-Hüsnâ: Peygamberimiz’in manevî emriyle kaleme aldığını söylediği, Esmâü’l-hüsnâyı açıklayan 130 beyitlik manzum risaledir.[66] İstanbul’da Müferricetün li’l-Kürûb isimli eserle birlikte 1277’de basılmıştır.
- Esmâ‘u’r-Rusûli’l-İzâm: Harf tertibiyle peygamberlerin isimleri kaydedilmiştir.[67] Gümüşhânevî tarafından Esrâru’t-Tarîk ve Mecmu‘atü’l-Ahzab içinde neşredilmiştir.
Fıkıh
- el-Hükmü’l-Müfâd fî Mesâili’t-Taklîd ve’l-İctihâd: Ervâdî eserin girişinde, dört mezhebe mensup mutaassıp kişilerin, mezhep imamlarının görüşlerini muratları dışına hamlederek, ümmet arasında fitneye sebep olmaları sebebiyle taklit ve içtihat meselesine açıklık getirmek üzere kaleme aldığını söyler. Bir mukaddime ve dört bölümden oluşmaktadır. [68]
- Nûru’l-Kevâkib fî Ma‘rifeti’l-Usûl ve’l-Furû‘ ve’l-Vâcib: Usul-i dîn, umûr-ı dîn, tevhidin fer’leri, imanın gerekleri, ilim gibi konular kısımları, örnekleri ve delilleriyle izah edilmiştir.[69]
Belagat
- en-Nefehât fî İlmi’l-Mecâz ve’l-İsti‘ârât: Beyan ilmiyle alakalı bazı kişilerin kendisinden bir eser yazmasını istemeleri üzerine kaleme aldığı mücmel belagat risaledir.[70]
Dua-Evrâd
- Müferricetün li’l-Kürûb bi’s-Salât ale’n-Nebiyyi’l-Mahbûb: Peygamberimiz’in manevî emriyle kaleme aldığını söylediği her harf için bir adet olmak üzere 29 salavattan müteşekkil bir eserdir. İstanbul’da Manzûme fî Esmâillâhi’l-Hüsnâ isimli eserle birlikte 1277’de basılmıştır.[71]
- el-Mübâreketü’r-Radıyye: Peygamberimiz için kaleme alınmış bir salavattır.[72]
- Şerhu (Havassu) Hizbi’l-Bahr: Ebu’l-Hasan eş-Şâzilî’nin Hizbü’l-Bahr adlı virdinin okunma adabı ve havassından ibarettir. Son kısımda müellifin manzum Şâzilî silsilesi ile Hizbü’l-Bahr icazetine dair bilgi vardır.[73]
- Şerhu Hizbi’l-A‘zam: Aliyyü’l-Kârî’ye ait Hizbü’l-A‘zam isimli meşhur hizbin şerhi olduğu anlaşılmaktadır. Mahmûdiye Kütüphanesi (Medîne), nr. 1678.[74]
- Şerhu Sâlâti’l-Vustâ: Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’ye isnat edilen Sâlât-ı Vustâ[75] isimli salavatın şerhidir. Halefi Gümüşhânevî’nin Mecmu‘atü’l-Ahzâb isimli eserinin İbnü’l-Arabî cildinin hamişinde yayınlanmıştır.[76]
- Keşfü’s-Mestûr an Me‘ânî Salâti’n-Nûr: Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’ye isnat edilen Sâlât-ı Nûr[77] isimli salavatın şerhidir. (Kral Faysal İslâm Araştırması Merkezi Ktp. [Riyad], nr. 2178-1.) Halefi Gümüşhânevî’nin Mecmu‘atü’l-Ahzâb isimli eserinin İbnü’l-Arabî cildinin hamişinde yayınlanmıştır.[78]
- İlhâmâtü’r-Rabbâniyye fî Şerhi Sâlâti’z-Zâtiyye: Muhyiddîn İbnü’l-Arabî’ye isnat edilen Sâlât-ı Zâtiyye[79] isimli salavatın şerhidir. Halefi Gümüşhânevî’nin Mecmu‘atü’l-Ahzâb isimli eserinin İbnü’l-Arabî cildinin hamişinde yayınlanmıştır.[80]
- Ferâidü’l-Fevâid: Ervâdî’nin kaynaklarda bu isimle müsemma bir eserinden bahsedilmektedir. Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, 3071 numarada bulunan mecmuada yer alan dört risalesinin akabindeki faide başlıklı kısmın bu eseri olduğunu zannediyoruz.[81] Bu eserde birbirinden bağımsız münacat, dualar ve salavatlar ve bilgi notları bulunmaktadır. Zebur’da bulunduğu İbn Abbas tarafından rivayet edildiği nakledilen manzum Münâcât, Ramazan’ın her günü için tayin edilmiş dualardan oluşan Hizb, Ricâlullah istiğâsesi, El-Bûnî’nin Kur’an hizbi, Ebu’l-Hasen eş-Şâzilî’ye atfedilen Miftâhu’l-Kulûb isimli dua, çeşitli hadis kitaplarından nakledilen dualar ile faydalı bilgiler bunlardan bir kısmıdır.
Mantık
- Kifâyetü’l-Mübtedî et-Tahkîk fî Fenni İlmi’l-Mantık: Eser, mantığın temel meselelerini bir mukaddime, dört bölüm ve bir hatime şeklinde incelemektedir. [82]
- Selâlimü’l-Muhakkık: Manzum mantık eseridir. İstanbul’da 1268’de basılmıştır.
- Faslü’l-Hitâb fî İlmi’l-Âdâb: Ebü’l-Fazl Adudüddîn Abdurrahmân b. Ahmed el-Îcî (ö. 756/1355)’in Âdâbü’l-Bahs isimli eserinin şerhidir. Kral Faysal İslam Araştırması Merkezi Ktp. [Riyad], 2740 numarada bulunmaktadır.[83]
Edebiyat
- Nebzetün Râ’ika ve Ukûdün Fâ’ika: Peygamber Efendimiz, Abdülkadir Geylânî ve ilahî aşka dair 4 adet manzumeden oluşmaktadır. Eser 310’da Beyrut’ta Veterî’nin Ma‘denü’l-İfâzât isimli dîvançe-i nuûtuyla birlikte basılmıştır.[84]
- İstiğâse: Peygamber Efendimiz’den imdat dileme mahiyetinde 15 beyitlik bir manzumedir.[85] Mir’atü’l-İrfân ve Lübbüh isimli eserinde bu manzumeyi Mısır’da talebe iken bacaklarından rahatsız olduğu bir dönemde kaleme aldığını ve şifa bulduğunu zikreder.[86]
Mahiyeti Meçhul Eserler
- İkâmetü’d-Delîl alâ Sevâ’i’s-Sebîl: (Asya Müzesi [Saint Petersburg, Rusya], nr. 922.)[87]
- Faslu’l-Hitâb ve Nüzheti Uli’l-Elbâb: Ervâdî bu eserden Mir’âtü’l-İrfân ve Lübbüh isimli eserinde haber vermektedir.[88]
- Ukûdü’l-Cumân fî Şerhi Fethi’l-Mennân: (Kral Faysal İslam Araştırmaları Merk. Ktp., [Riyad], nr. 2309.)[89]
- el-Belâgatü’l-Hidâye li-Halli Nazmi’n-Nukâye.
- Elfiyetün fî Ulûmi’l-Edeb.
[1] Ervâdî, Nûru’l-Mişkât fî İlmi’t-Tevhîd, 9b. Kevserî, Muhammed Es’ad Hâlidî’nin Hadikatü’n-Nediyye’ye haşiyesinden yaptığı nakille bu bilgiye yer vermektedir. Kevserî, age., 67.
[2] Ervâdî, İbtilâü’l-Evliyâ, vr. 1b; Kevserî, , İrgâmü’l-Merîd, 65.
[3] Mustafa Fevzi b. Numan, Hilye-i Sâdât (Menâkıb-ı Ziyâiyye içinde), 221.
[4] Kevserî, İrgâmü’l-Merîd, 65.
[5] Adanın büyüklüğü 0,20 kilometrekaredir. Tartus sahiline ise 3 km. uzaklıktadır. Trablusşam’la ise aralarında 50 km. vardır. Tarihi MÖ 2000’li yıllarda Fenikeliler’e kadar geri gider. Haçlı Seferleri’nde bir dinlenme noktası hüviyeti taşımıştır. 1302’de Memlüklüler tarafında kalıcı olarak hakimiyet altına alındı. II. Dünya Savaşı sonrası Suriye’ye bırakıldı. Halkı balıkçılıkla geçinmektedir.
[6] Kevserî, İrgâmü’l-Merîd, 65.
[7] Ervâdî, Mir’âtü’l-İrfân ve Lübbüh, Atatürk Ktp., Osman Ergin Yz., nr. 83, vr. 29b.
[8] age., vr. 29a.
[9] Kevserî, İrgâmü’l-Merîd, 65-66; Ervâdî, Ikdü’l-Ferîd fî Uluvvi’l-Esânîd, Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi, nr. 731, vr. 2b-4b.
[10] Ervâdî, age., Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi, nr. 731, vr. 2a-4b.
[11] Kevserî, age., 66; Ervâdî, Ahmed b. Süleyman, age., Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi, nr. 731, vr. 4b.
[12] Ervâdî, age., Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi, nr. 731, vr. 4b-5a.
[13] age, vr. 19a.
[14] age, vr. 15b, 17a, 19a.
[15] age, vr. 15b.
[16] Câmi‘u’l-Usûl’ün baş kısmında zikredilen ve Gümüşhânevî’nin şeyhi Ervâdî’nin nispetinde değerlendirdiği tarikatler şunlardır: Nakşibendiyye, Kadiriyye, Şaziliyye, Rifâiyye, Ahmediyye, Düsûkiyye, Ekberiyye, Mevleviyye, Kübreviyye, Sühreverdiyye, Halvetiyye, Celvetiyye, Bektâşiyye, Gazaliyye, Rûmiyye, Sâdiyye, Çeştiyye, Şabâniyye, Gülşeniyye, Hamzaviyye, Bayrâmiyye, Uşşâkiyye, Bekriyye, Ömeriyye, Osmaniyye, Aleviyye, Abbâsiyye, Zeyniyye, İseviyyetü’l-Mağribiyye, Buhûriyye, Haddâdiyye, Gaybiyye, Hadraviyye, Şüttâriyye, Beyyûmiyye, Melâmiyye, Ayderûsiyye, Metbûliyye, Sünbüliyye, Üveysiyye. Gümüşhânevî, Ahmed Ziyâeddîn, Câmi‘u’l-Usûl, 4-6.
[17] Gümüşhânevî, Ahmed Ziyâeddîn, Câmi‘u’l-Usûl, 90.
[18] Ervâdî, Nûru’l-Mazhar fî Tarîkati Seyyidî eş-Şeyhi’l-Ekber, s.3, İstanbul, 1268; Süleymaniye Ktp., Yazma Bağışlar, nr. 7258, vr. 15a; Millet Ktp., Ali Emri/Arapça, nr. 994; vr. 2a-b.
[19] Ervâdî, Ikdü’l-Ferîd fî Uluvvi’l-Esânîd, Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi, nr. 731, vr. 16b.
[20] Ervâdî, Şerhu Hizbi’l-Bahr, Princeton Üniversitesi Ktp., nr. 821, vr. 26b.
[21] Kevserî, age., 66.
[22] Ervâdî, Ahmed b. Süleyman, Ikdü’l-Ferîd fî Uluvvi’l-Esânîd, Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi, nr. 731, vr. 1b-20a.
[23] Kevserî, age., 68.
[24] Mustafa Fevzi b. Numan, Hilye-i Sâdât (Menâkıb-ı Ziyâiyye içinde), 222-223.
[25] Mustafa Fevzi b. Numan, Hilye-i Sâdât (Menâkıb-ı Ziyâiyye içinde), 218.
[26] age., 223-224.
[27] Mustafa Fevzi b. Numan, Hediyyetü’l-Hâlidîn (Menâkıb-ı Ziyâiyye içinde), 275.
[28] Mustafa Fevzi b. Numan, Hilye-i Sâdât (Menâkıb-ı Ziyâiyye içinde), 224.
[29] Ervâdî, Mir’âtü’l-İrfân ve Lübbüh, vr. 2a.
[30] Kevserî, age., 68; Mustafa Fevzi b. Numan, Hilye-i Sâdât (Menâkıb-ı Ziyâiyye içinde), 224.
[31] Mustafa Fevzi b. Numan, age., 224.
[32] Mustafa Fevzi b. Numan, age., 224.
[33] Mustafa Fevzi b. Numan, age., 224.
[34] Ervâdî, Mir’âtü’l-İrfân ve Lübbüh, Atatürk Ktp., Osman Ergin Yz., nr. 83, vr. 28b, 29a.
[35] age., vr. 16b.
[36] age., vr. 38b.
[37] age., vr. 53b, 57a, 58b.
[38] Gümüşhânevî, Levâmiʻu’l-Ukûl, I, 30.
[39] Ahmed Ziyâeddîn Gümüşhânevî’nin hayatı için bk. Mustafa Fevzi b. Numan, Menâkıb-ı Ziyâiyye, İstanbul, 2021.
[40] Bahsi geçen şahısların hayatlarıyla ilgili ayrıntılar için bk. Çınar, Nazım, Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî’nin Hayatı, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri, 69-74.
[41] Kevserî, age., 68.
[42] Mustafa Fevzi b. Numan, age., 223.
[43] Bursa İnebey Ktp., Genel, nr.2746 vr. 96b-98a.
[44] Bursa İnebey Ktp., Genel, nr.2746 vr. 80b-81b;, Princeton Üniversitesi Ktp., nr. 821, vr. 13a-15a.
[45] Bursa İnebey Ktp., Genel, nr.2746 vr. 79b-80b.
[46] Ervâdî, Risâle fî Hakki’s-Sülûk ve’r-Râbıṭa ve Şemâʾili Cemîʿi Silsile, Bursa İnebey Ktp., Genel, nr.2746 vr. 78a-79a; Süleymaniye Ktp., Hacı Râşid Bey, nr. 100; Düğümlü Baba, nr. 292. Tercümesini yazma nüshası için bk. Erzurum Ktp.,Erzurum Yz., 526-3
[47] Gümüşhânevî, Ahmed Ziyâeddin, Esrâru’t-Tarîk, 19-28.
[48] Ervâdî, et-Tevessülü’s-Silsileti’ş-Şerîf li’s-Sâdâti’n-Nakşibendî, (Gümüşhânevî’nin Esrâru’t-Tarîk isimli derlemesi içinde, 29-31.)
[49] Ervâdî, Kifâyetü’l-Mürîd min Mühimmâti’t-Tarîk, Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 233, 798, 799, 800, 801; Bursa İnebey Ktp., Genel, nr.2746 vr. 86a; Erzurum Ktp., Erzurum Yz., 526-4.
[50] Gümüşhânevî, Ahmed Ziyâeddin, Esrâru’t-Tarîk, 2-7.
[51] Ervâdî, Celbü’l-İbâd ilâ Tarîki’r-Reşâd, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3071, vr. 1b-12b.
[52] Ervâdî, Buğyetü’l-Mürîdi’l-Me’hûze min Kelâmi Ehli’t-Tevhîd, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3071, vr. 12b-30b.
[53] Ervâdî, İbtilâi’l-Evliyâ ve Tasarrufi’l-Kibriyâ, vr. 1b. Eser Gümüşhânevî hulefasından Ankaralı Ahmed Hilmi Efendi’nin kitaplığında yer almaktadır.
[54] Ervâdî, Ezkâr ve Sülûkü’t-Tarîka ve Âdâbuhâ, Milli Ktp, MKYK, nr. 1216, vr. 24b-29b.
[55] Nassar, Muhammed Abdülkadir, el-Vâsıta fi’t-Ta‘lîki alâ Risâleti’t-Tarîk ve’r-Râbıta, 35-73.
[56] Ervâdî, Âdâbu Zikri’n–Nakşibendiyye, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3071, vr. 39a-42a.
[57] Ervâdî, Risâle fi’t-Tasavvuf, Bursa İnebey Ktp., Genel, nr.2746 vr. 87a-89a.
[58] Gümüşhânevî, Câmi‘u’l-Usûl, 266-267
[59] Aydın Arafat, “Ervâdî”, DİA, ek-1, 421-22.
[60] Ervâdî, el-İkdü’l-Ferîd fî Uluvvi’l-Esânîd, Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 731; Milli Ktp., MKYK, nr. 1216, vr. 1b-23a; Princeton Üniversitesi Ktp., nr. 821, vr. 29a-42a.
[61] Aydın Arafat, age., 421-422.
[62] Ervâdî, en-Nefehâtü’r-Rabbâniyye alâ Metni’l-Meydâniyye, Muhammed b. Suud İslam Üniversitesi
Kütüphanesi (Riyad), nr. 6627, vr. 1a-7a.
[63] Çınar, Nazım, age., 108.
[64] Ervâdî, el-Kevâkibü’l-Muzî’e fî Erba‘îne Hadîsen Kudsiyye, Suudi Arabistan Merkez Ktp. [Riyad], nr. 1422, vr. 1b-14a.
[65] Ervâdî, Nûru’l-Mişkât fî İlmi’t-Tevhîd, Princeton Üniversitesi Ktp., nr. 821, vr. 9b-12b.
[66] Ervâdî, Manzûme fî Esmâillâhi’l-Hüsnâ, Milli Ktp., Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, nr. 3841, vr. 10a-14a.
[67] Ervâdî, Esmâ‘u’r-Rusûli’l-İzâm, Bursa İnebey Ktp., Genel, nr. 2746, vr. 86b.
[68] Ervâdî, el-Hükmü’l-Müfâd fî Mesâili’t-Taklîd ve’l-İctihâd, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3071, vr. 30b-38b.
[69] Ervâdî, Nûru’l-Kevâkib fî Ma‘rifeti’l-Usûl ve’l-Furû‘ ve’l-Vâcib, Princeton Üniversitesi Ktp., nr. 821, vr. 1b-4b.
[70] Ervâdî, en-Nefehât fî İlmi’l-Mecâz ve’l-İsti‘ârât, Muhammed b. Suûd İslâm Üniversitesi Ktp., nr. 2549, vr. 1b-6b; 2548.
[71] Ervâdî, Müferricetün li’l-Kürûb bi’s-Salât ale’n-Nebiyyi’l-Mahbûb, Milli Ktp., Milli Kütüphane Yazmalar Koleksiyonu, nr. 3841, vr. 1b-9b.
[72] Ervâdî, el-Mübâreketü’r-Radıyye, Princeton Üniversitesi Ktp., nr. 821, vr. 15b-16a.
[73] Ervâdî, Şerhu Hizbi’l-Bahr, Princeton Üniversitesi Ktp., nr. 821, vr. 19b-26b.
[74] Çınar, Nazım, age., 105.
[75] Gümüşhânevî, age., III, 35-40.
[76] Gümüşhânevî, age., III, 143-205. Ayrıca bahsi geçen son üç eseri Ebû Abdullah Muhammed Hasan eş-Şeyhü’l-Kâhirî Ervâdî’ye nispeten tahkik ederek yayınlamıştır. Kahire, 2008.
[77] Gümüşhânevî, Mecmu‘atü’l-Ahzab., III, 12-14.
[78] Gümüşhânevî, age., III, 205-219.
[79] Gümüşhânevî, age., III, 14.
[80] Gümüşhânevî, age., III, 220-230.
[81] Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 3071, vr. 45b-76b.
[82] Ervâdî, Kifâyetü’l-Mübtedî et-Tahkîk fî Fenni İlmi’l-Mantık, Süleymaniye Ktp., Bağdatlı Vehbi Efendi, nr. 860.
[83] Çınar, Nazım, age., 107.
[84] Ervâdî, Nebzetü’l-Fâika, 1310, s.34-40; Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 3084.
[85] Ervâdî , İstiğâse, Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Ef., nr. 3969 vr. 17a-b.
[86] Ervâdî, Mir’âtü’l-İrfân ve Lübbüh, vr. 29b.
[87] Aydın, Arafat, age., ek-1, 421-22.
[88] Ervâdî, Mir’âtü’l-İrfân ve Lübbüh, vr. 34a.
[89] Çınar, Nazım, age., 110.