Nakşibendiyye Büyükleri

Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi (k.s.)

Hasan Hilmi Efendi, Kastamonu’nun o zamanlarda kasabası şimdi ilçesi olan Azdavay’da h.1240/m.1824 senesinde dünyaya gelmiştir. Babası Abdullah Efendi, ümmi ve arif bir zattır. Menâkıb-ı Haseniyye isimli manzum eserinde Mustafa Fevzi Efendi, Abdullah Efendi’den şöyle bahsetmektedir:

Şeyh Hasan Hilmî ki pîr-i pür-kerem
İbn-i Abdillah azîz-i muhterem
Bin iki yüz kırkta ol sâfî cenân
Eylemiş teşrîf-i eyvân-ı cihân
Kastamonf şehr-i meşhûra karîb
Azdavay nahiyyesinde ol necîb
Vâlidi ümmî imiş, lâkin velî
Onda ef’âl-i velâyet müncelî[1]

Hasan Hilmi Efendi ilk tahsilini Kastamonu’da tamamlamış ve yörenin âlimlerinden kıraat, sarf ve nahiv ilimleri tahsil etmiştir. Babası Abdullah Efendi’nin izniyle 18 yaşında ilim tahsiline devam edebilmek için İstanbul’a gelmiş ve Mahmudpaşa Medresesi’ne yerleşmiştir.

Hasan Hilmi Efendi’nin Mührü Şerîfi (k.s.)

Bu medresede Nevşehirli Hazım Efendi’nin derslerine devam etmiş, tefsir, fıkıh, hadis gibi ilimlerde tahsilini tamamlayarak icazet almıştır. Aynı dönemde Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî hazretleri ile tanışmış ve 50 yıla yakın süre devam edecek dostlukları başlamıştır.

Hasan Hilmi Efendi Mahmudpaşa Medresesi’ndeki eğitimine devam ederken, ibadete kapatılmış bir cami olan Fatmasultan Camii’nin müezzinliğine talip olmuş ve camiyi kısa sürede ihya ederek günün beş vaktinde açık hale getirdiği için bu caminin baş müezzinliğine tayin edilmiştir. Onun bu camii ile olan yakın alakası ve fedakârca uğraşısı neticesinde cami ibadete açılmış ve daha sonraki süreçlerde Gümüşhânevî hazretlerinin de teveccühü ile Gümüşhâneli Dergahı’na dönüşmüştür.[2]

Hasan Hilmi Efendi Gümüşhânevî hazretleriyle birlikte Ahmed b. Süleyman el-Ervâdî’nin Ayasofya camiindeki hadis derslerine devam ettikleri bilinmektedir. Gümüşhânevî’ye tasavvuf yoluna girme isteğini bildiren Hasan Hilmi Efendi, ondan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’nin İstanbul halifelerinden olan Abdülfettah el-Akrî’ye intisap etmesi yolunda tavsiyeler almış ve Gümüşhânevî’nin rehberliği ve el-Ervadî’nin müsaadesiyle Abdülfettah el-Akrî hazretlerine intisap etmiş, onun vefatına kadar bağlılığını devam ettirmiştir.[3]

Abdulfettah el-Akrî’nin vefatından sonra ise, o dönemde artık Ahmed el-Ervâdî’den hilafet almış olan Ahmed Ziyaeddin Gümüşhânevî’ye intisap etmiş ve onun hadis derslerine devam ederek ilmi icazet almıştır.[4] Ardından seyr u sülûkunu da tamamlayarak hilafet almış, şeyhi henüz hayattayken irşat makamında vekili ve baş halifesi olmuştur.

Hasan Hilmi Efendi, 1863 senesinde şeyhi Gümüşhânevî ile beraber hac farizasını eda etmiş; şeyhinin ikinci hac seyahati dönüşünde, dört sene Mısır ve Tanta’da ikamet ettiği sürede Gümüşhâneli Dergahı’nda ona vekalet etmiştir.[5] Gümüşhânevî hazretleri İstanbul’a döndükten sonra, kendisini İzmit-Adapazarı bölgesi ahalisinin irşadı maksadıyla Geyve’ye göndermiştir. Bu bölgedeki çalışmaları neticesinde şöhreti artmış, kendisine intisap edenler çoğalmıştır.[6]

Mustafa Fevzi Efendi, bu bölgede bulunduğu dönemde Hasan Hilmi Efendi’nin bir yandan inşa ettirdiği medresede müderrislik görevine devam ettiğini bir yandan da köy köy, kasaba kasaba gezerek tarikat neşrine çalıştığını ifade eder. Onun çalışmaları neticesinde bölgede ulaşılmadık kimse kalmadığı, birçok kişinin namaza başladığı ve kadınlar arasında tesettüre daha dikkat edilir olduğu da onun verdiği bilgiler arasındadır.[7]

Gümüşhânevî hazretleri, vücudunun zayıflığı ve ihtiyarlığı sebebiyle dergahın faaliyetlerini yürütemeyecek hale gelince müridi ve baş halifesi Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi’yi Geyve’den İstanbul’a çağırarak tekkeyi ona teslim etmiştir. Bundan sonra, Gümüşhânevî dünyasını değiştirene kadar yalnızca cuma sohbetlerini ve Hatm-i Hâcegân zikirlerini icra ettirmiştir. Ahirete irtihal ettiği sene ise bu vazifeler de dahil olmak üzere tekkenin bütün mesuliyetlerini Hasan Hilmi Efendi’ye bırakmıştır.[8]

Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî’nin irtihalinden sonra Gümüşhâneli Dergahı postuna artık asaleten oturan Hasan Hilmi Efendi 1896 senesinde yerine Safranbolulu İsmail Necati Efendi’yi vekil bırakarak hacca gitmiştir. Dergahın Medine’deki halifelerinden Hafız Ahmed Ziyaeddin Efendi’ye misafir olmuş ve 18 gün Ravza-i Peygamberî’de halvet ederek mücavir kalmıştır.[9]

Son zamanlarına doğru irşat hizmetlerini yürütemeyecek duruma gelince, yerine Gümüşhânevî hazretlerinin halifelerinden, Safranbolulu İsmail Necati Efendi’yi şifahen ve tahrîren vekil ve halife tayin etmiştir. Vefatının akabinde de vazifeyi İsmail Necati Efendi devralacaktır.[10]

Hastalanıp yatağa düştüğü ve hiçbir şey yiyip içmediği bir gün, gözlerini hafifçe açarak, müritlerine yazdığı vasiyetini ihtiva eden bir kağıdı verdikten sonra;

“Aslında benim, Rahmet-i Rahman’a kavuşma vaktim çoktan geldi. Fakat sizler benim için dua ettikçe rahatsız oluyorum. Bu ruh artık Rabb-i Mecîd’ine kavuşmak ister. Ne olur dua etmeyi bırakın.” demiş, sonunda da derinden bir “Allah” diyerek ruhunu teslim etmiştir.[11]

10 Şubat 1911 Perşembe günü saat 07.25’de ruhunu teslim eden Hasan Hilmi Efendi’nin kabri Süleymaniye Camii haziresinde bulunmaktadır. Cenaze Namazı kendi isteği üzerine Kayserili Hazım Efendi tarafından kıldırılmıştır.

Halifesi Mustafa Fevzi b. Numan’ın inşad ettiği tarih manzumesi mezar şâhidesine nakşedilmiştir:

Pîr-i rûşen, ârif-i billah, kutbu’l-evliyâ
Sâniye’sneyn-i Cenâb-ı Hazret-i Ahmed Ziyâ
Bir yetiştirmişti şeyhi kendine etmişti yâr
Görmemişti mislini asrında çeşm-i etkıyâ
Mansıb-ı feyz-i butûn-ı kevser-i Peygamberî
Abd-i sâfî, mazhar-ı sırr-ı bekâ-yı Kibriyâ
İrtibât-ı kalb edip gör ki ne feyz eyler zuhur
Öldü zannetme hakikatte anı sen Fevziyâ
Şeyh Hasan Hilmî Efendi, hazret-i fahri’ş-şüyûh
Burda medfûndur, o zât-ı menba‘-ı hilm ü hayâ
Dur, oku, İhlâs ile bir Fâtiha, ol muntazır
Mahzen-i feyz-i ilâhîdir kubûr-ı asfiyâ[12]

Hasan Hilmi Efendi, orta boylu, nur yüzlü, ak sakallı, buğday benizli, çekme burunlu, açık kaşlı, ela gözlü idi. Başında Nakşî tacı, beyaz sarık, sırtında boylu entari ve hırka bulunurdu. Hazreti Ebû Bekir yaratılışlı, ismi ile müsemma hilim sahibi, takva örneği bir zat idi.[13]

Hasan Hilmi Efendi’nin Hakk’a yürümesine, halifesi Katip Mustafa Fevzi tarafından şu beyitle tarih de düşülmüştür:

Ah Cenâb-ı Hilmî, kutb-ı zamân,

Oldu bugün mûcib-i davet-i Rahmân (1329)[14]

Hasan Hilmi Efendi’nin Halifeleri ve Ziyâiyye Yolundaki Tesirleri

19.yy’da Osmanlı hilafetinin merkezinde Ahmed Ziyâeddin Gümşühanevî hazretlerinin gayretleriyle neşv ü nema bulmuş Halidiyye yolunun Ziyâiyye şubesinde hilafet sistemi, ilgi çekici özelliklere sahip bir yapıya sahiptir. Halifelerin özenle ve özellikle ilmiyeden seçilerek İslam dünyasının çeşitli yörelerine ilim ve irfan götürecek irşatçılar olarak yetiştirildiği Gümüşhâneli Dergahı’nda hilafet sistemi, genel olarak halvette özel bir eğitim görmekle ve burada muvaffak olmakla birlikte düşünülmüştür.

Gümüşhânevî tarafından Mevlanâ Hâlid-i Bağdâdî’nin İstanbul’a gidecek halifeleri için öne sürdüğü şartlara benzer bir şartnâme oluşturulmuştur. Böylece hilafet, bu makamın anlamını tahkim etmek ve vazifeli kişiler üzerinde bir kontrol mekanizması oluşturmak için yazılı bazı şartlarla halifeyle mürşit arasında bir sözleşmeye bağlanmıştır.

Şurût-ı said ismi verilen bu metinde yer alan şartlar şunlardır:

1. Hadîs-i Şerîf Okumak

2. Mahbûb ve zenân ile bir sâat dahi meclis olmamak

3. Salı gecesiyle Cuma günleri terk olunmamak

4. Hediye kabul olunmayıp cüz’î şeyde dahi mahlûka bâr olmamak

5. Üstâd emrine aslâ muhâlefet etmemek

6. Zaleme ve küffâr ve cebâbîr yanlarına varmamak

Yine Halid-i Bağdâdî’nin yöntemi takip edilerek hilafete layık görülen kimselerle alakalı diğer halifelerin “kefâletnâme” hükmünde bu şahısların hüsnü hallerine dair şehadetleri mühürleriyle birlikte kayıt altına alınmıştır.

Genellikle Recep ve Şaban aylarına ait tarihlendirmelerden anladığımız kadarıyla halvet sonucunda kemallerine kanaat getirilen şahıslar listeler halinde kaleme alınmış son kısma da hulefânın şehadetleri eklenmiştir.

Bununla birlikte halifelere makamlarını ve vazifelerini teyid etmek amacıyla hilafetnâmeler verilmiştir. Mücmel bir yapıya sahip olan bu metinler halifenin yolda başarılı olduğuna dair ifadeleri, yolun silsilesini ve bazı tavsiyeleri içermektedir. Metnin ilk kısmında halifenin adı, son kısmında ise hilafet veren şeyh efendinin adı ve mührü bulunmaktadır. Hilafetnâmelerin ilk zamanlarda el yazısı olarak tasarlanmışken daha sonra matbu bir nüsha haline getirildiği anlaşılmaktadır.

Süreç içerisinde halifelerin çoğalması ve Dergah’ın gayesi icabı irşat için taşraya çıkma durumu oluşmuştur. Gümüşhâneli Dergahı sisteminde şeyhlik yapıyor olsalar dahi halifelerin yolu neşretmek itibariyle tamamen bağımsız olmadıklarını, merkez dergahın postnişinine bağlı olduklarını anlıyoruz. Halifeler seyr u sülûk da bir noktaya gelmiş kimseyi çoğu zaman İstanbul’a göndererek halvete dahil etmekte, kendi bölgelerinde izinsiz halvet açmamaktadırlar. Ayrıca hilafet konumuna gelmiş kimseye postnişinin izni olmaksızın hilafet vermemekte çoğu zaman hilafet, Gümüşhâneli Dergahı postnişini tarafından verilmektedir.

Hilafetnâme ile birlikte çoğu ilmiyeden olan halifelere Hizb-i A’zam, Delâil-i Hayrat, Kaside-i Bürde ve Râmûzü’l-Ehâdîs icazeti vermek de Dergah’ın geleneğinden olmuştur. Yine her halife kendi bulunduğu bölgelerde Gümüşhânevî’nin kitaplarının ehliyetli kişilere belirli şartlarla bilâ-bedel dağıtımı ve okutulmasıyla da görevli kılınmıştır.         

Gümüşhâneli Dergahı’nın ikinci postnişini Kastamonulu Hasan Hilmi Efendi de yolun esaslarına ait aynı uygulamalar ve şartlarla 60 halife yetiştirmiştir. Gümüşhâneli hazretlerinin talebelik yıllarından itibaren yakın dostu olması, bazı irşat vazifeleri sebebiyle yaptığı vazifeler dışında sürekli birlikte bulunmaları kendisinden sonra tekkenin faaliyetlerini aynıyla devam ettirmek hususunda Hasan Hilmi Efendi’ye kolaylıklar sağlamıştır. Özellikle ilk halifeleri içinde Gümüşhâneli hazretleri hayattayken halvetlerde bulunmuş ve onun terbiyesin görmüş insanlar mevcuttur. Bu sebepten olsa gerek çoğu zaman Hasan Hilmi Efendi’nin halifeleri de Gümüşhâneli hazretlerinin halifesi gibi algılanmış, yer yer yanlış bilgilendirmelere sebep olmuştur. Bu durum daha sonraki dönem için de geçerlidir. 

Hasan Hilmi Efendi’nin halifeleri içinde Osmanlı ulemâsının önemli isimleri de mevcuttur. Birçoğu dersiamlık vazifesi yapmış, medreselerde müderrislikler de bulunmuş, huzur derslerinde muhataplık vazifesi görmüşlerdir. Bir kısmı dergahın müsaadesi dahilinde vazife yaptıkları –daha çok memleketleri olmak üzere- yerlerde medrese ve tekke kurmuşlardır. Bunun yanında kalem erbabı olup tekkenin adabını ve erkanını yazanlar ve Osmanlı münevverleri içinde tanınan halifeleri de mevcuttur.

Menâkıb-ı Haseniyye’de Mustafa Fevzi Efendi, Hasan Hilmi Efendi’nin 56 halifelesini sıralamakta, listenin başında “Cenâb-ı Hasan Hilmi kuddise sırruh Efendimiz hazretlerinden mütehallif bulunduklarından defter-i mahsûsâtında görüldüğü üzere işbu menâkıb-ı celîle risâlesine derc edildi.” ifadesini kullanmaktadır. Bundan Hasan Hilmi Efendi’nin halifelerini kayıt altına aldığı özel bir defteri olduğunu ve bu listenin oradan alındığını anlıyoruz. Daha da önemlisi bu durumda sıralamanın hilafette öncelik ve sonralık hususunda tarihsel bir değeri olduğu  anlamına gelmektedir.

Ahmed Ziyâeddin-i Gümüşhânevî Arşivi’nde yer alan bir evrakta ise Ahmed Ziyaeddin Gümüşhânevî ve Hasan Hilmi Efendi’nin halifeleri bir şecere biçimiyle verilmiştir. Hasan Hilmi Efendi döneminde hazırlandığı anlaşılan belgede Lüleburgazlı Muhammed Eşref Efendi ile Hasan Hilmi Efendi aynı hizada emsal gösterilmekte bunlardan çıkan dallarda ise 42 halifenin adı yer almaktadır.

Bütün bu bilgilerden ve ulaşabildiğimiz kaynaklardan yola çıkarak Hasan Hilmi Efendi’nin halifelerini üç başlık altında toplayabiliriz:

  1. Eserleri ve tesirleriyle belirli bir şöhrete sahip olan halifeler,
  2. Haklarında kısıtlı bilgiye sahip olduğumuz halifeler,
  3. Haklarında herhangi belge ve bilgiye ulaşamadığımız, yalnız isimlerinden haberdar olduğumuz halifeler.
  1. Eserleri ve tesirleriyle belirli bir şöhrete sahip olan halifeler: Bu başlık altında yer alan isimler Osmanlı son dönemi ve Cumhuriyet devrinde hizmetleri ve eserleriyle önemli etkiler uyandırmış kimselerdir. Takipçileri ve yakın çevreleri hala bu zatların hatıralarını yaşatmaya devam etmektedirler.
  • Kâtip el-Hâc Mustafa Fevzî (v.1924)

Erzincan Eğin’de doğmuştur. Hüseyin Vassaf’ın 1343’te elli beş yaşında vefat ettiği ibaresi doğru kabul edilirse, doğum tarihi 1288 civarı olmalıdır. Küçük yaşta İstanbul’a gelmiştir. Nu’man Efendi isminde bir zatın oğludur.  Şiirlerinde Fevzî mahlasını, Bahriye Dairesi’nde aldığı görevler sebebiyle Kâtip lakabını kullanmıştır. İstanbul’da huzur hocalarından Kasabzâde Vâiz Efendi’nin derslerine devam etti. Tahsilini tamamladıktan sonra hocasının kızı Vasfiye Hanım’la evlendi.

Bahriye dairesinde “berîk katibi”, “kalyon katibi” olup bilahare kolağalığa terfi etmiş ve oradan emekli olmuştur. Emekliliği sonrasında İstanbul’da Lastikçi Murtaza Ticarethanesi’nde dört sene kadar veznedarlık yapmıştır.       

Tasavvufî hayata, Gümüşhânevî Ahmed Ziyâeddin Efendi’ye intisab ederek başlamıştır. Erken yaşlarda tanıştığını düşündüğümüz Ahmed Ziyâeddin Gümüşhânevî ile gerek tanıyanların şahitliklerinden, gerekse eserlerinde kendi ifadelerinden onun çok yakınında bulunduğu ve hizmetiyle şereflendiği sonucunu çıkarmak mümkündür.

Gümüşahânevî’nin vefâtından sonra halifesi Hasan Hilmi Efendi’ye intisab etmiş ve yanında seyr u sülûkunu tamamlamaya muvaffak olmuştur. Hilafetnâmesi elimizde olmamakla 1327/1909’da olduğuna göre Mustafa Fevzi Efendi’nin bu tarihlerde veya daha önce hilafet almış olduğuna hükmetmek mümkündür. Menâkıb-ı Haseniyye’deki bazı ifadelerinden şeyhinin, kendisine samimiyetlerinden olsa gerek “Kâtip” diye hitab ettiğini anlamaktayız. Yine bu samimiyetten ve yakınlık sebebiyle vefatı sonrası gasıl işlemlerinde bulunmakla teberrük ettiğini belirtmektedir.

Ahmed Ziyâeddin-i Gümüşhânevî Arşivi’nde bulunan zuhûrat ve kitâbet defterlerinden hareketle Gümüşhânevî Tekkesinin hesap işleriyle yakından ilgilendiği, yine aynı arşivde bulunan bazı özel şehadetnâmelerde şahit olarak isminin bulunmasından hulefa arasında önemli bir yeri olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanında gerek kitap gerek yazdığı makalelerle Gümüşhânevî tekkesinin tasavvufî anlayışını ifade eden geniş kapsamlı bir külliyata imza atması en önemli tasavvufî faaliyeti olmuştur.

Ömrünün sonuna kadar tekkeye mensup şeyh ve hulefâ ile yazışarak haberleşmeye devam etmiştir. Makamda bulunan şeyh efendiler yanında hulefadan Lüleburgazlı Muhammed Eşref Efendi, Ankaralı Ahmed Hilmi Efendi, Bolvadinli Ahmed Fevzi Efendi ile yakın dostlukları olduğu gerek eserlerinden gerek bu şahısların muhallefâtından anlaşılmaktadır. Bunun yanında dönemin tasavvuf muhitlerinde tanındığı, çalışmaları ve yazılarının takdir ve tebcil ile karşılandığı bilinmektedir. Hüseyin Vassaf, Sadık Vicdanî, Gazi Ahmet Muhtar Paşa, İbnülemin Mahmut Kemal İnal gibi dönemin sûfi-yazarlarıyla yakın ilişkilerinin olduğu Cerîde-i Sûfiyye ve çevresindeki çalışmalarıyla tebellür etmektedir.

Mustafa Fevzi Efendi, 1 Muharrem 1343/2 Ağustos 1924 tarihinde 55 yaşında iken Fatih/Draman’daki evinde vefat etmiştir. Edirnekapı’da Eyüp’e giden yol üzerinde Mustafa Paşa Tekkesi civarına defnedilmiş, daha sonra yol çalışmaları sebebiyle kabri torunu Numan Erdem tarafından Edirnekapı Şehitliği’ne nakledilmiştir.

Kaleme alığı eserlerinin önemli bir kısmı, Ziyâiyye yolunun tüm yönlerini ortaya koyan birincil kaynaklar olması açısından tarihi bir değere sahiptir. Eserlerinde Gümüşhânevî’nin içtihat ettiği yolun amelî uygulamalarını ve nazarî anlayışını ayrıntılı bir şekilde incelenmiş, kaynaklara atıflar yaparak delillendirme yoluna gitmiş ve Ziyâiyye büyüklerinin uygulama ve anlayışlarını zaman zaman şahitler göstererek kaynaklandırmıştır.

Eserleri:

Hediyyetü’l-Hâlidîn fî Menâkıb-ı Kutbi’l-ârifîn Mevlânâ Ahmed Ziyâeddîn b. Mustafa el-Gümüşhânevî (İstanbul 1313), Risâle-i Mir’âti’ş-şühûd fî mes’eleti vahdeti’l-vücûd (İstanbul 1320), Menâkıb-ı Haseniyye fî ahvâli’s-seniyye (İstanbul 1323), Kitâbu İsbâti’l-mesâlik fî râbıtati’s-sâlik (İstanbul 1324),  Mîzânü’l-irfân (İstanbul 1325), Şümûsu’s-safâ fî evsâfi’l-Mustafâ (İstanbul 1331),  İzhâr-ı Hakîkat (İstanbul 1331), Orduya Arz-ı Hâl (İstanbul 1331), Cerîde-i Sûfiyye’de Yayımlanan Makaleler, Risâle-i Ziyâiyye, Rehber-i Zâkir, Hilye-i Sâdât.

  • Kırımî el-Hâc Abdullah (v.1946)

Hacı Abdullah Efendi resmi kayıtlara göre 1 Temmuz 1858 yılında Kırım’da doğmuştur. Ailesinin tahminlerine göre vefatında 90 yaşında olduğuna göre asıl doğum tarihi 1856 olmalıdır. Babasının adı Süleyman Efendi’dir. Doğumlarından kısa süre sonra Adapazarı’na göç edip, bugün Tığcılar mahallesi olarak adlandırılan yere yerleştiler. Fes kalıbı mesleğinden dolayı ailenin lakabı “kalıpçılar, kalıpçı” iken soyadı kanunu ile beraber “Fescioğlu” soyadını almışlardır.

Hasan Hilmi Efendi’yle ne zaman ve nasıl tanıştığını bilemediğimiz Abdullah Efendi’nin bugün yaşamakta olan bazı bağlılarının ifadesi ile Kırımlı Hocaefendi, Hasan Hilmi Efendi ile ilgili, “yüzüne bakılamayacak derecede nurani bir zat”  ve “yüzüne bakıp bayılanlar vardı” dediğini nakletmişlerdir.

Abdullah Efendi Sakarya’da bir tekke kurmuştur. Adapazarı çevresinden talebeleri, müritleri tekkeye gelir ve misafir kalırlardı. Tekkeye/eve gelenler arasında Hendekli Merhum Reisülkurra Abdurrahman Gürses Hocaefendi (v.1999) ve kardeşleri de vardır.

Vefatından 3-4 ay önce prostat kanserine yakalanmış ve bu kısa zaman zarfı içerisinde yatağa düşerek 3 Eylül 1946 tarihinde 90 yaşında vefat etmiştir.

  • Bayramiçli el-Hâc Ali (v.1947)

Çırpılarlı Ali Efendi nâmı ile meşhurdur. 1863 yılında doğmuştur. İstanbul’da Gümüşhânevî hazretlerinden ders almış, Gümüşhânevî Dergahı’nda tasavvufî eğitime başlamıştır. Hasan Hilmi Efendi’den hilafet almış ve akabinde köyüne dönerek 1322 (1904-1905)’de bir cami, 24 odalı bir medrese inşa ettirmiş ve orada tedris ve irşat görevine 1924’de medreseler kapanıncaya kadar devam etmiştir.

Gümüşhâneli Dergâhı son şeyhi Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi’nin babası Halil Necati Efendi’yi 17 yaşlarında iken dedesi Molla Abdullah Efendi Çırpılarlı Ali Efendi’nin bu medresesine getirip yerleştirmiştir.[15]

Çırpılarlı Ali Efendi, İstiklal Savaşı sırasında Bayramiç yöresinin Kuvâ-yı Milliye temsilcisi olarak görev yapmıştır. Bir ara Bayramiç Müftülüğü görevinde de bulunan Ali Efendi 1947 yılında 82 yaşlarında iken vefat eylemiştir.

  • Bolvadinli Ahmed (v.1957)

Yörükzâde Ahmed Fevzi Efendi diye bilinir. 1874 yılında Afyon ili Bolvadin ilçesi Hacı Halife Mahallesi’nde doğmuş, 1957 yılında yine Bolvadin’de vefat etmiştir.

İlim tahsiline 1882 yılında Bolvadin’de Mahmuthoca mahalle mektebinde başlayan Ahmed Fevzi Efendi, Mekteb-i Rüşdiye’de üç sene tahsil gördükten ve şehadetnâme aldıktan sonra 1889 yılı itibarı ile Hacı Veli Efendi medresesine devam ederek sarf, nahiv, fıkıh ve İslâmî ilimlerin diğer alanlarında dersler görmüştür.

Yörükzâde, 1894 yılında Konya’ya giderek İplikçi Medresesi’nde dönemin meşhur bir kuvâ-yı milliyecisi, tefsir yazarı ve aynı zamanda Sultan Vahdettin’i halifelikten azleden meşhur fetvayı veren kişi olan Konyalı Mehmed Vehbi Efendi’nin halka-i tedrisinde bulunmuştur.

Mehmed Vehbi Efendi’nin yanında beş yıla yakın ders alması akabinde ilim tahsili için İstanbul’a gelmiştir. İstanbul’da, Fatih Çiftebaş Kurşunlu Medresesi’nde yine meşhur bir sima olan Şeyhülislam Musa Kazım Efendi’den ders almıştır. Yörükzâde’nin 1903 yılında icazet aldığı Musa Kazım Efendi, Osmanlı’nın son yıllarında(1910-1916) dört defa şeyhülislamlık görevinde bulunmuş bir isimdir. Ahmed Fevzi Efendi yine bu yıllarda (1903) Sultan II. Abdülhamit’ten liyakat madalyası almıştır.

Yörükzâde Ahmed Fevzi Efendi de bu dönemde Gümüşhânevî’nin halifelerinden Hasan Hilmi Efendi’den tarikat dersi almış, Gümüşhânevî dergâhına intisap etmiştir. Ahmed Fevzi Efendi daha sonra Bolvadin’de bulunduğu dönemlerde de merkez tekke olan Gümüşhânevî Dergâhı ile irtibatını hiç kesmemiş hatta 1908 yılında Bolvadin’den İstanbul’a gelerek Hasan Hilmi Efendi’nin yanında halvete girmiş ve hilafetnâme almıştır. 1911 yılında Hasan Hilmi Efendi’nin vefatından sonra İsmail Necati Efendi zamanında da Yörükzâde’nin İstanbul’a gelerek halvete girdiği elimizdeki halvet listelerinden anlaşılmaktadır.

1903 yılında Bolvadin’e atanmış, burada iki yıl kadar Buhurzâde Medresesi’nde ilimle iştigal etmesinden sonra 1905 senesinde Mehmed Vehbi Efendi’den de icâzetnâme almıştır. 1908 yılında “merkez kaza müderrisi” ünvanıyla vazifeye başlamıştır.

Bolvadin’de şeyhi Hasan Hilmi Efendi’nin vefatından sonra İsmail Necati Efendi’den de izin almak sûreti ile Hasan Hilmi Efendi adına, Medrese-i Haseniyye ismiyle bir medrese inşâ ettirmiş, 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat kanunu ile medreseler kapatılana kadar görevine devam etmiştir.

Ahmed Fevzi Efendi, 17 Aralık 1957 yılında 83 yaşında Bolvadin’de vefat etmiş, Hacı Kalfalı kabristanına defnedilmiştir.

  • Ünyeli Musa Kâzım (v.1964)

1876 yılında Ünye’nin Tekkiraz köyünde dünyaya gelen Musa Kazım Efendi’nin büyük dedeleri Diyakbakır’dan bu köye göç etmişlerdir. “Kürtler” adıyla anılan sülaleye mensup olup “Kıbrıslı Şeyh” lakabıyla anılmıştır. 

İlk eğitimini Karadibek Medresesinde almış, Ünye Sadullah Bey Medresesi müderrisi Gümüşhânevî hulefasından Yusuf Bahri Efendi’den öğrenimini tamamlayarak icazet almaya muvaffak olmuştur. Ardından Musa Kazım Efendi’yi İstanbul’a Gümüşhâneli Dergahı’nda Hasan Hilmi Efendi’ye göndermiştir. Burada seyr u sülukunu tamamlamaya muvaffak olan Musa Kazım Efendi defaatle halvetlere devam etmiştir. “Musa Kazım Efendi b. Hasan, Ünye” ismiyle kaydedildiği bir halvet öncesi mülahaza evrakında şöyle demektedir: “Efendim burada bulunduğum bir fikr-i kat‘î sâhib değilim. Ba‘de’l-ihrâc ne zuhûr eder ise arz ederim.” Yine Hasan Hilmi Efendi’den sonra Gümüşhâneli postuna oturan İsmail Necati Efendi döneminde de halvetlere devam ettiği anlaşılmaktadır. 1332 (1914) tarihli halvet kaydında “Musa Kazım Efendi, Ünye” ismiyle kayıtlı olup, mülahaza olarak “el-mürîd men lâ irâdetin lehû” ifadesini kullanmıştır.

Gümüşhâneli Dergahıyla bağlantısı devam ederken Ünye’ye dönmüş, Sadullah Bey Medresesi ve Yusuf Bahsi Efendi’nin tekkesinde hizmette bulunmuştur. Bu sırada gördüğü bir rüya üzerine şeyhi tarafından irşad için Kıbrıs’a gönderilmiştir. Burada bulunan Hala Sultan Tekkesi’nde türbedarlık ve irşad hizmetinde bulunmuş, ada halkı tarafından hürmet gören, ilim ve sohbet meclisleri kuran bir şahıs olarak tanınmıştır.

1955’te muhtemelen dini hayatın normalleşmesi üzerine Türkiye’ye dönmüş, Ünye’de vaaz ve nasihatle meşgul olmuştur. 1964 yılında Ünye’de vefat etmiştir.

2. Haklarında kısıtlı bilgiye sahip olduğumuz halifeler: Daha çok Gümüşhâneli Dergahı’na ait halvet listeleri vesair evraklar ile hulafadan Mustafa Fevzi Efendi’nin Menâkıb-ı Haseniyye[16] isimli eserinden istifade ile haklarında sınırlı bilgiye sahip olabildiğimiz zatlardır:

  • Hafız Ahmed Ziyaeddin:

Hasan Hilmi Efendi’nin önde gelen halifelerindendir. Tabur imamlığı görevi yapmış, bu vazifeden emekli olduktan sonra Medine’ye hicret ederek kırk yıl burada mücavir olmuştur. Süleymaniye Haziresinde bulunan mezar taşından anlaşıldığı kadarıyla Gümüşhâneli Ahmed Ziyaeddin Efendi’nin de yakınında bulunmuş ve hâdim-i hassı olmuştur. Menâkıb-ı Haseniyye’de anlatılan birçok menkabenin ravisidir. Buradan Hasan Hilmi Efendi’nin de çok yakınında olma imkanını elde ettiğini anlamaktayız. Yine bu eserde ifade edildiğine göre Hasan Hilmi Efendi’nin gasıl işlemlerinde bulunan üç kişiden biridir.

“Hizmet-i ğaslında vardı hayli zât
Lâkin onlardan üçü etti sebât
Şol mücâvir hazreti ğasl eyledi
Hâfız Ahmed nâm-ı pâk-i emcedi.”[17]

Mezar taşında verilen bilgiye göre 5 şevval 1340/1 Haziran 1922’de vefat etmiştir.

  • Demircili Hâfız Mehmed Emin

Bu zatla alakalı Menâkıb-ı Haseniyye’de şu hadise anlatılmaktadır: “Cenâb-ı Hasan Hilmi Efendimiz’in hulefasından Teymurçeli (Demircili) Hacı Hâfız Emin Efendi, beraberinde birinci defa olarak ziyaret etmek üzere Demircili Hacı Hâfız Saîd Efendi’yi hazretin huzûruna çıkardığı zaman henüz yüzünü görmüş olduğu bir talebeye “Said Efendi gel bakalım! ” tarzındaki iltifat-ı aliyeleriyle  mûmî ileyhi  müstağrak-ı sürûr  buyurduklarını,  Hâfız Saîd Efendi birâderimiz her zaman hikâye buyurarak  Hz. Şeyh’in  keşfine delil getirirler idi kaddesallahu sırrahu’l-âlî.”

  • Demircili el-Hâc Mehmed Said

Yukarıda geçtiği üzere Said Efendi, hemşehrisi Demircili Hafız Emin Efendi tavassutuyla Hasan Hilm Efendiyle sıradışı bir tecrübeyle tanıştırılmıştır. Menâkıb-ı Haseniyye’de Hasan Hilmi Efendi’yi gasleden üç kişiden biri olarak zikredilir:

“Bir refîki vâr idi Hâfız Saîd

Ğusl ederdi işte bu üç müstaîd.”[18]

  • Aydınlı el-Hâc Hâfız Mustafa Hilmi

Gümüşhâneli hulefası içinde çıkça rastlanılan bir yer olarak Demirci kasabasına mensuptur. Bir süre dergahın mali işleriyle ilgilendiği anlaşılmaktadır.Menâkıb-ı Haseniyye’de Hasan Hilmi Efendi’nin gaslinde bulunan üç kişiden biri ve ayrıca naşını bekleyen kişilerden olarak zikredilir:

“Su dökerdi her iki merd-i kavî

Mustafâ Hilmî idi Demircivî”

……

“Pâsibân-ı na‘ş-ı pâk-i emcedî

Sâlifü’l-arz Mustafâ Hilmî idi”[19]

Sonraları İzmir’de bir süre irşatla meşgul olduğu ve 1948’de vefat ettiği anlaşılmaktadır. Mezarı Karabağlar Kabristanının hemen girişindedir.

  • Yenişehirli el-Hâc Osman

1305(1888)’te halvete girmiştir. Aynı yıla ait olduğunu tahmin ettiğimiz halvet mülahazasında şöyle demektedir “Evvelâ rızâ, sâniyen ba‘zı umûrumu tesviye, sâlisen Anadolu’da ve vâlidemin rızâsıyçün sıla ba‘de îdi’l-fıtr bi-himmeti’l-üstâd arz-ı Hicaz”.

  • Hemşinli Hamid

1863 yılında dünyaya geldi. Babası Ahmed Efendi Fatih Medresesi Dersiamlarından olup kabri Fatih Sultan Mehmed Türbesi haziresindedir. Hamid Ferid Efendi, Fatih Medresesi dersiamı, Fatih Medresesi’nde Tefsir, Süleymaniye Medresesi’nde hadis okutmuştur. Huzur derslerinde bulunuştur (?) Senoz soyadını almıştır. 1935’te vefat etti. “Güneşe bakan göz nasıl kamaşırsa Allah’a inanan kalpte merhametle öyle kamaşır.” Oğlu Naci Bilgin medrese tahsili görmüş, eczacılık eğitimi almış bir kişidir.

1307 (1890) tarihinde Gümüşhâneli Dergahı’nda halvete girmiştir. Halvet listesinde ismi “Hamid Efendi, Hocazâde, Fatih” olarak geçmektedir. Memleketi Hemşin olarak kaydedilmiştir.   Halvet mülahazalarında ise şu ifadeleri kullanmıştır: “Ene fi’l-kabri münzü kesîrün mine’l-evâni. Fe izâ kâme’s-sâ‘ati amâ ile’l-cenneti (…) ile’n-nîrâni. Sümme in kâne lî kürrete ezhebe ilâ İzmid li’t-tedrîsi fî şehr-i Ramazân sümme tahsîli’l-ulûm sümme ta‘lîm. Bunun dışında iki ayrı halvet listesinde yine ismi geçmektedir.

  • Beşiktaşlı Mehmed Hâzım

1300 (1883) yılı halvet listesinde ismi “Mehmed Hazim Efendi, Beşiktaş” sonraki yıl 1301 (1889)’de “Hazım Efendi, Beşiktaş” olarak kaydedilmiştir. Aynı yılın halvet mülahazasında: “Ünye, sümme tahsîl-i ulûm sümme ta‘lîm ve neşr, rızâdan gayrı murâdım yokdur. Hafız Hâzım.” İafedeleri geçmektedir.

  • Bosnalı Hacı İbrahim

Belgelerden 1291 (1874)’de halvete girdiği anlaşılmaktadır. Mülahazasında Pravadi’ye gitmek istediğini ifade etmektedir.  1329(1911)’de açılan halvetin mülahaza kısmında ismi “Boşnak Hacı İbrahim” olarak geçmekte ve şöyle demektedir “Müsâ‘ade buyurulur ise evvelâ Saraybosna’ya ve oradan îcâb eden mahalle giderek tarîk-i aliyyenin neşriyle meşgûl olacağım inşaallah. Ba‘ehû buraya geleceğim sümme ve sümme.”

  • Bilecikli el-Hâc Mehmed

Tarihsiz bir halvet listesinde ismi geçmektedir. Yine 1287 (1870) yılına ait halvet listesinde ismi “Bilecikî Mehmed Efendi bin Hasan” olarak geçmektedir.

  • Şamlı Çerkes Ömer Hulûsi

Halvet listelerinde ismi “Hacı Ömer Efendi, Çerkes” olarak geçmektedir.

  • Atinalı Hasan

1329 halvetinde ismi “Hasan Efendi, Atina” olarak geçmektedir. Açıklama kaydında ise “Üç erbain görmüştür.” ibaresi bulunmaktadır. Aynı halvetin mülahaza kısmında ise “Müsâ‘ade buyurulur ise memleketime gidip kemâ fi’s-sâbık neşr-i tarîkat ile meşgûl olacağım inşaallahu te‘âlâ” denilmektedir.

  • Sürmeneli Hüseyin

1308 halvet mülahazasında “İnşaallah Ramazân-ı şerîfde (…) gideceğim. Bir yer bulursam va‘az ve nasihat ile meşgûl olacağım. Ba‘dehû nasîhat ise beyne’l-îd sılaya gideceğim. Ba‘dehû dersimiz avdet.” ifadeleri yer almaktadır.

1330 halvet listesinde ismi “Hüseyin Efendi, Sürmene” olarak geçmektedir. Halvet mülahazasında ise “Nefs-i Karamürseldir. Ramazan-ı şerifde nasîhat ile meşgûl arzusundayım.” ifadeleri görülmektedir.

  • Alucralı Osman

Hasan Hilmi Efendi tarafından kendisine verilen hilafetnâmenin bir nüshasının dergahta muhafaza edildiği anlaşılmaktadır.

  • Karahisarlı Ali Rıza

Tarihsiz bir halvet listesinde ismi “Ali Rıza Efendi, Karahisar” olarak kaydedilmiştir.

  • Hendekli İsmail

Hasan Hilmi Efendi’nin özel hizmetinde bulunan halifelerinden ve vefatı sonrasında naşına bekçilik yapan üç kişiden biridir. Bu hususu Mustafa Fevzi Efendi şöyle nakleder:

Hâfız İsmâil birî hizmetçisi

O gece bunlardı kutbun bekçisi

1307 (1890) yılı halvet mülahazalarında ismi “İsmail Efendi, Vânî Medresesi” olarak geçmekte olup mülahazası şu şekildedir “Hidmet, taşraya gidilecek lâkin yerimiz mu‘ayyen değil, sümme va‘az ve nasîhat sümme İslambol, tahsîl-i ulûm sümme hidmeti’ş-şer‘î‘ati sümme’r-ızâ sümme himmetiküm.”

  • Ünyeli Osman

1883 Ünye doğumludur.

  • Ünyeli Mehmed

Hilafet listesinde “Ünyeli Mehmed” adıyla geçen şahsın Gümüşhânevî hulefasından Yusuf Bahri Efendi’nin kardeşi Mehmed Rüştü Efendi olduğunu tahmin etmekteyiz. Yusuf Bahri Efendi İstanbul’da eğitimini tamamlaması ve hilafet alması üzerine 1869’da Ünye’ye dönmüştür. Burada Sadullah Bey Medresesi’nde kardeşlerini bir süre okuttuktan sonra Mehmed Rüştü Efendi’yi İstanbul’a Süleymaniye Medresesi’ne göndermiştir. Burada Daru’l-kurra bölümünde okurken Gümüşhâneli hazretlerine intisap etmiş olmalıdır.

1307 (1890) yılı halvet mülahazalarında ismi “Mehmed Efendi (Süleymaniye Medresesi), Ünye” olarak geçmektedir. Mülahazalar kısmında ise şöyle bir ibare mevcuttur “Evvelâ Allâh’ın rızâsı sonra rasûlullâhın rızâsı sonra şeyh efendimizin rızâsıyla taşraya gidip ders okutmak sonra himmetinizle muvaffak olursak derse çıkmak.” Sonra Hasan Hilmi Efendi’den hilafet aldığını anlıyoruz. Memleketine döndüğünde ağabeyi tarafından önce Büyük Camii hatipliğiyle görevlendirilmiş, sonrasında Sadullah Bey Medresesinde medreseler kapatılıncaya kadar vazife görmüş ve talebelerine icazet vermiştir.

  • Kayserili Ali Rıza

Kayseri sancağına bağlı Develi kasabasında Rumî 1267 senesinde doğmuştur. Babası Devellioğlu Osman Efendi, annesi Avşar Beylerinin kızı Şemsî Hatundur. İlk tahsilini memleketinde sıbyan mektebinde yapmış, sonrasında İstanbul’a gelerek Köprülü medresesinde tahsiline devam etmiş Beyazıt camii şerifinde Meşihat müsteşarı ibrahim Hakkı Efendi’den derslerini ikmal ederek icazetnâme almıştır.

14 Mart 1292 tarihinde tariki kazaya dahil olmuştur. 1297 tarihinde açılan ruus imtihanında ehliyetini ispat ederek dersiam ve müderris olmuş, Beyazıt camii şerifinde tedrise başlayarak, talebesine icazet vermiştir. Fenârî, Meâni ve ve Molla Câmi’nin Şerhi Kâfiye kitaplarına hâşiye yazmıştır.

1 Ekim 1306 tarihinde Babı Fetvada memur ve 1309 senesinde Huzur Dersleri muhataplığına tayın edilmiştir. Bu vazifesi 1318 senesine kadar devam etmiş, aynı sene Halep Mevleviyeti’ni ihraz eylemiştir. 1324 senesi Cemaziyelevvelinin 18. günü kendisine Haremeyn payesi tevcih edilmiştir. Ağustos 1329 Perşembe günü vefat etmiş, Yakacık mezarlığına defnedilmiştir.

Hangi dönemde nasıl Gümüşhânevî Dergahı’yla irtibata geçtiğini tespit edemediğimiz Ali Rıza Efendi’nin lakabı ulema alasında “Derviş”tir.

  • Dağıstanlı Hacı Mehmed

Tarihsiz bir halvet listesinde ismi “Mehmed Efendi, Dağıstan” olarak geçmektedir.

  • Tekfurdağlı Hâfız Emin

1329 (1911) tarihli halvet listesinde ismi “Emin Efendi, Halife, Tekirdağ” olarak geçmekte ve “İki erbain görmüş” ibaresi yer almaktadır. Aynı tarihli halvet mülahazasında ise ismi “Emin Efendi, Tekirdağ” olarak geçmektedir. Mülahazada ide “Müsâade buyurulduğu halde Tekfurdağına giderek tarîk-i aliyyenin neşri ve cevâmi‘-i şerifede va‘az ve tedrîs ile meşgûl olacağımdır İnşaallahu teâlâ.” demektedir.

  • Oflu Resul

Tarihsiz bir halvet mülahazasında ismi “Resul Efendi, Of” olarak geçmektedir. Mülahaza kısmında ise “Ramazan-ı şerifde niyet ve tedbîrden ârî ve ba‘de’l-îd memleketimde kemâfi’s-sâbık tedrîs ile iştigâl.” ibaresi yer almaktadır.

Hasan Hilmi Efendi’nin vefatı sonrası 1332 (1914)’de dahil olduğu bir halvette “Bir mevki‘a gitmeğe emir buyurulur ise (…) fîhâ ve illâ memlekete” mülahazası yer almaktadır.

3. Haklarında herhangi belge ve bilgiye ulaşamadığımız, yalnız isimlerinden haberdar olduğumuz halifeler:

  1. Kastamonulu Hafız Ahmed,
  2. Urmiyeli Mustafa Necîb,
  3. Bursalı el-Hâc Ali,
  4. İslimyeli el-Hâc Ali,
  5. Karahisar-ı Şarkiyeli Hacı Mehmed,
  6. Ispartalı Şerif Efendi,
  7. Debreli el-Hâc Osman,
  8. Pirlepeli Hasan Hüsnü,
  9. Kazanlı Dost Mehmed,
  10. Kazanlı Selahaddin,
  11. Şamlı (Çerkes) Sâlih,
  12. Şamlı Halil,
  13. Âsitâneli el-Hâc Mehmed Muhyiddin,
  14. Amasyalı el-Hâc Eyüp Sabri,
  15. İnebolulu Hâfız Abdurrahman,
  16. Kazanlı Süfyan,
  17. Ankaralı Hacı Rıfat,
  18. Bosnalı Halil, 
  19. Adapazarlı Ahmed, 
  20. Alucralı Hacı Ali,
  21. Maraşlı Hoca Mehmed,
  22. Ereğlili Hacı Osman, 
  23. Yozgatlı Mehmed Ali,
  24. Kazanlı Abdullah,
  25. Oflu Mehmed,
  26. Cürcanlı el-Hâc Abdullah,
  27. Oflu Hüseyin,
  28. Karahisarlı Mehmed,
  29. Geyveli Yusuf Bahri Efendi,
  30. Gekbuzeli (Gebze) el-Hac Ali Efendi,
  31. Yakovalı Hacı Osman,
  32. Tabur İmamı Hasan,
  33. Bozkırlı Hafız Hüseyin Efendi.

[1] Mustafa Fevzî b. Numan, Menâkıb-ı Haseniyye (Menâkıb-ı Ziyâiyye içinde), 429.

[2] age., 430.

[3] age., 431-432.

[4] age., 433.

[5] age., 433.

[6] age., 433-434.

[7] age., 434.

[8] age., 435.

[9] age., 437-438.

[10] age., 443.

[11] age., 433-449.

[12] age., 451.

[13] age., 440-441.

[14] age., 449.

[15] Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi’nin Büyük Dedesi Molla Abdullah Efendi, Halil Necati Efendi’nin babasını diğer iki kardeşiyle beraber İstanbul’a getirmiş, Fatih Medreseleri’ne yerleştirmiş ve kendisi de Gümüşhânevî’ye intisab eylemiştir. Gümüşhânevî hazretleri Molla Abdullah Efendi’yi çok severlermiş. Hatta bir kere “sen benim oğlum ol” diye iltifat eylemiştir. Molla Abdullah Efendi, yaşı daha büyük olmasına rağmen Çırpılarlı Ali Efendi ile karşılaşınca elini öpmeye davranır o da mukabele ederek onun elini öpmeye çalışırmış. Molla Abdullah Efendi’nin küçük kardeşi Molla Hüseyin Efendi de Çırpılarlı Ali Efendi’ye intisap eylemiştir. age, 340.

[16] Mustafa Fevzi b. Numan, age., 472.

[17] age., 445.

[18] age., 445.

[19] age., 445.