Abdullah Hasib Efendi 1280/1864 yılında Serez’de dünyaya gelmiştir. Babası “Muavin” namıyla tanınan Ali Efendi’dir. Ali Efendi de, Halis Efendi adında bir şahsın oğludur. Serez’de Câmi-i Atik imamı, aynı zamanda da Serez Rüştiyesi’nde öğretmen ve müdür muavini idi. “Muavin” lakabı buradan gelmektedir. Ali Efendi Cidde’de vefat etmiş olup, kabri oradadır.
Hasib Efendi orta tahsilini Serez Rüştiyesi’nde tamamladıktan sonra, kariben 1292/ 1875 yıllarında İstanbul’ a gönderilmiş ve tahsiline Çarşamba semtindeki Mahmut Ağa Medresesi’nde devam etmiştir. Burada 18 sene kadar kaldıktan sonra 1310/1893’de Tokatlı Hacı Şakir Efendi’den icazet almıştır.[1] Bu icazet merasiminde Gümüşhaneli Ahmet Ziyâeddin Efendi de davetli olarak hazır bulunmuşlardır.
Bu sırada, Nakşibendî meşayıhından Sandıklılı Hasan Efendi’ye intisap etmişlerdir. Ayrıca, Fatih Camii başimamı Arap Hoca’dan[2] tashîh-i hurûf ve Hacı Nuri Efendi’den ilm-i kıraat dersleri alarak kendisine Kıraat icazeti de verilmiştir.
Daha sonra Serez’e dönen Hasib Efendi, Câmi-i Atik’de görev almıştır. Burada Buhârî okutmuş ve pek çok talebe ve hafız yetiştirmiştir. 1924 senesinde, mübadele sebebiyle tekrar İstanbul’a gelmiş ve Eyüp semtine yerleşmişlerdir.
Bu sırada, Abdülaziz Bekkine ve Mehmet Zahid Kotku Efendi ile tanışmıştır. İlk şeyhi Hasan Hamdi Efendi’nin vefatı üzerine, Mehmed Zahid Efendi’nin delaletiyle Gümüşhaneli Dergahı’nın o zamanki postnişini olan Tekirdağlı Mustafa Feyzi Efendi’ye intisap etmiştir.
Bu intisap hadisesini Hacı Aziz Efendi şöyle nakletmiştir:
“Hasib Efendi, Mustafa Feyzi Efendi’ye intisap ettiği sırada Şeyh Efendi’nin yanında bulunuyordum. Üç kişi ders almaya gelmişlerdi. İntisaptan hemen sonra Hasib Efendi dışarı çıkarken Şeyh Efendi kendisini işaret ederek:
‘Şu ortadaki kütük yontulur.’ buyurdular.
Esasen Hasib Efendi’nin bildirdiğine göre ilk şeyhi Hasan Hamdi Efendi ile sülûkunu tamamlamıştı. Bazı tecrübelerini şöyle tarif etmiştir:
“Her aynaya baktığımda kendimin yerine şeyhim Hasan Hamdi Efendi’yi görüyordum.”
Hasib Efendi bilahare Mustafa Feyzi Efendi’den halifelik icazeti almış olup kendisine irşat yetkisi verilmiştir.
O sırada ikamet etmekte olduğu Eyüp’ten Bâbıâlî’deki dergahın bulunduğu Fatma Sultan Camii’ne her sabah yaya olarak gelirlermiş. Daha sonra aynı camide görev alıp caminin meşrutasına yerleşmişlerdir. Sonrasında Şehzadebaşı Damat ibrahim Paşa Camii’nde imam-hatiplik yapmış olup Mahmut Paşa semtinde kendi evinde oturmuştur. Son zamanlarında ise Kapalıçarşı içindeki Merdivenli Çakırağa Camii’nde hatiplik görevi yapmıştır.
Hasib Efendi’nin, teker teker vefat etmeleri üzerine, evlendikleri dört hanımından on yedi çocuğu olmuştur. On altı çocuğunun vefat ettiğini bildirirken şöyle dermiş:
“Biz on altı çocuk defnettik.”
Son kalan oğlu Sami Bey ise 15 Nisan 1998’de 90 yaşında vefat etmiştir.
Hasib Efendi yolculukların üçü karadan, ikisi ise denizden olmak üzere beş defa hacca gitmiştir.
Hasip Efendi 1947’de prostat ameliyatı olmuştu. Ameliyattan sonra, ameliyat yerinin dikişleri tutmadığından kendisinin normal duruma gelmesi pansuman ve ilaç tedavileri ile iki ay kadar sürdü. Sonra normal hayatına döndü, namazını, oruçlarını tuttu, teravih namazına gitti. Bu durum vefatından kırk gün evveline kadar devam etti. Hastalığının son kırk gününde kıbleye dönük vaziyette yatakta kalmıştır. Çok zaman gözlerini açmıyordu. Bu durumu:
“Niçin Hocaefendi gözlerini açmıyor.” diye sorulduğunda Hacı Aziz Efendi:
“Hocaefendi gözlerini ahirete çevirdi, artık açmaz. Kendisi ahirete gitmek istiyor.” demiştir.
Hasib Efendi, 15 Mayıs 1949’da Cumartesi’yi Pazar’a bağlayan gece yaz saati ile 24.00’e 2 dakika kala İstanbul’daki evinde irtihâl eyledi.
Hocaefendi’nin kabri Edirnekapı Sakızağacı Şehitliği’ndedir. Cenaze namazı Fatih Camii’nde kendisinin iki ahiret kardeşinden birisi olan Eyüp Sultan Camii’nin başimamı Hacı Said Efendi tarafından kıldırılmıştır. Tabutu omuzlarda taşınarak Fatih Camii’nden Edirnekapı’daki ilk kabrine kadar götürülmüştür. Sonradan kabristandan Çevreyolu geçeceği için kabir nakli yapılmış ve halen bulunduğu Hacı Aziz Efendi ile yan yana olan mahalle taşınmıştır.


Hacı Hasib Efendi uzunca boylu, zayıfça, nur yüzlü, beyaz sakallı, çok yumuşak ve hilim sahibi mübarek bir zattı. Peygamber Efendimiz’den bahsedilince gözyaşlarını tutamaz, muhabbetini böyle izhar ederlerdi. Dini meselelerde oldukça titiz bir yapıya sahipti.
Halvette kendisine Rasûlullah aşkıyla varit olan naat şöyledir:
Bana evvelce gösterdin senin ol gül cemâlini
Kulağıma işittirdin dahi şirin makâlini
Sonunda perdeyi çektin esirgedin visâlini
Hasib’in maksadı ancak teşerrüftür cemâlinle
Senin dîdârına geldi, şefaat Yâ Rasûlallah
***
Giderse cennete ahbâb-ı yarânım
Beni nâra sokarsa cürm-ü isyânım
Dökülür yaşlarım hâke, çıkar eflâke efgânım
Hasib’in başlı arzusu Cemâlullâh’ı görmektir
Sana yalvarmaya geldi, şefaat Yâ Rasûlallah[3]
Kendisinin hüsnü hatta da kabiliyeti ve ilgisi vardı. Bizzat kendi hattıyla yazdığı ve Salât-ı Hasîbiyye diye bilinen, Gümüşhanevî hazretlerinin Mecmûatü’l-Ahzab isimli eserinden intihab ettiği bir salavat daha sonra basılmıştır.
[1] Tokat’ın meşhur ulemasından Bozzade Ahmet Efendi’nin mücazlarından Kemerli Ömer Efendi’nin oğlu olup 1288’de Tokat’ta doğmuştur. İlk tahsilinden sonra İstanbul’a gelip Fatih Camii dersiamlarından İstanbullu Ahmet Şakir Efendi’nin ders halkasına devamla 1308’de icazet almıştır. 1313’de (1897) Fatih Camii’nde dersiam olarak kürsüye çıkmıştır. Nisan 1328’de (1912) Tokat Mebusu intihap edilmiştir. 21 Kanunisani 1328’de (1912) ise vefat etmiştir. bk. Albayrak, Sadık, Son Devir Osmanlı Uleması, 339.
[2] Fatih Câmii başimamı ve aynı zamanda Kâdiriyye tarikatına mensup Filibeli Mehmed Rasim Efendi. Mehmed Akif ve Muzaffer Ozak gibi meşhur talebeleri vardır.
[3] Metnin oluşturulmasında büyük ölçüde Osman Nuri Çataklı’nın Hacı Hasib Efendi isimli eserinden istifade edilmiştir.